Dönüş biletimi aldığım gün bu yazıyı yazmam manidar! Galiba İstanbul için alıştırmalara kitaplarla başladım. Galata, Pera, Beyoğlu: Bir Biyografi kitabı ile bu semtlerin sokaklarını adım adım, apartman apartman geziyorum birkaç gündür. Elbette yaklaşık yüz yüz elli yıl öncesindeki hallerini. Zira gitgide gezilebilir yanları azalıyor, canına okunuyor bu semtlerin. Ama tıpkı İstanbul gibi bu semtler de bozmakla, yok etmekle bitmeyecek cevherlere sahip yerler. Keşke güzel korunabilseydi, her binanın yanında tarihini okuyabileceğimiz levhalar, aslına uygun restorasyonlar, AVM yerine müze, galeri olan yapılar ve Arnavut kaldırımı yollar arasından geçen tramvay ile nefis bir semt olabilseydi Beyoğlu.
Neyse, içimizi karartmak istersek her yerde buna uygun nedenler görebiliriz bu memlekette. O yüzden ben kitaba döneyim. Brendan Freely ve John Freely'nin birlikte kaleme aldıkları bu kitap yüzyıllardır farklı kültürlerin bir arada yaşadığı bu güzel semtleri sokak sokak, adım adım mercek altına alıyor. Buralardaki eğlence anlayışları, ticari ve kültürel hayat içinde önemli olan insanlar ve binalar, yaşanan birtakım olaylar (adi cinayetlerden 6-7 Eylül olayları gibi organize cinayet ve yağmalara) ve şehrin yüzlerce yıllık tarihine tanıklık etmiş bu semtlere ruhunu kazandıran hemen her şeye değinilmiş bu kitapta. Belki de böyle alıp bir seferde okumak yerine elinizde kitapla anlatılan semtlerde, anlatılan binalarda, sokaklarda gezerken okumak çok daha keyifli olabilir.
Alıntılar
* Fariba Zarinebaf, 18. yy'da Galata'da "düzgün" meyhanelerin yanı sıra yasadışı yerler bulunduğunu anlatır. Tabela yerine hançer gibi sembollerle bilinen "düzgün" yerler, temiz mutfakları ve nefis yemekleriyle ünlüydü. "Yasadışı" meyhaneler ise sıklıkla bakkal ya da manavların arka odalarında işletilirdi; evlerine alkollü içki götürmeyen memurlar ve katipler buralara sık sık uğrardı.
* Cezayir Beylerbeyi iken, Kılıç Ali Paşa İnebahtı Deniz Savaşı'nda esir düşerek buraya getirilen Miguel Cervantes ile tanıştı. Cervantes yakalanarak Kılıç Ali Paşa'nın huzuruna getirildi. Ali Paşa, Cervantes'ten çok etkilenmiş olacak ki onu azat etti ve İspanya'ya dönmesine yetecek kadar para verdi. Cervantes, Don Quixote'un "tutsağın hayatını ve maceralarını" anlattığı 32. bölümünde Ali Paşa'nın bu inceliğine minnetini gösterdi.
* Avrupa senfoni orkestraları ve opera kumpanyaları Sultan II. Mahmud'un 1828'de müzik yöneticisi olması için yaptığı daveti kabule eden ve daha sonra paşa yapılan Guiseppe Donizetti tarafından İstanbul'a getirilmişti. Donizetti Paşa imparatorluk bandosuna alafranga müzik eğitimi vermiş, daha sonra Pera'da İstanbul'un ilk opera evini kurmuş, yabancı müzisyenlerin ve ses sanatçılarının burada sahne almasını sağlamıştı. Şehirdeki ilk Avrupa tarzı tiyatro 1840'ta Osmanlı hükümetinin ve yabancı sefaretlerin ortak desteğiyle Pera'da kurulmuştu.
* Türk yazar Sait Faik'in 1954'te söyledikleri bugün de geçerliliğini korumaktadır: "Beyoğlu bir alemdir. Beyoğlu yaşayan, cıvıldaşan, kaynaşan, rahatlayan, gülen, eğlenen, yalnızlığa çare bulan hem şıkır şıkır, hem koku gibi buram buram ışıklı nefis bir caddedir. Beyoğlu'suz bir İstanbul düşünülemez."
* Osmanlı döneminde Beyoğlu polisliği karmaşık bir işti. Türk polisi nüfusun büyük çoğunluğunu meydana getiren yabancı milletler üzerinde pek az yetki sahibiydi; elçiliklerin kendi mahkemeleri ve hatta bazılarının kendi hapishaneleri vardı. Türk polislerine en iyi ihtimalle bazen kendi elçilikleriyle ilişkisi olmayan yabancı suçluları sınırdışı etme izni veriliyordu. Polisin yetki alanına giren Osmanlı vatandaşları o kadar farklı diller konuşuyordu ki, Polis Amirliği çevirmen ekibi olmaksızın faaliyet gösteremiyordu. İşin gerçeği, baş çevirmen emniyet müdüründen daha fazla güç ve nüfuza sahipti.
O kadar çok hikayenin altını çizmişim ki... Narmanlı Yurdu'ndaki bohem yaşam, Hacopulo Pasajı, Pera Palas, Refik Meyhane, San Antuan Kilisesi çevresinde yaşayan unutulmaz karakterler, Çiçek Pasajı, Ali Muhittin Hacı Bekir lokumları, Vakko ve Rebul gibi Beyoğlu ile özdeşleşmiş markaların hikayeleri, Beyoğlu'nun giderek Türkleşmesi, İstanbul Modern binası, Atatürk'ün de şefliği yapmış Silvian Fontana'nın 1953'ten 1968'e kadar başında bulunduğu Karaköy Liman Lokantası ve daha neler neler. Rehber kitap olarak bile kütüphanenizde bulunması gereken, ilgi çekici bir çalışma. İçinde Edmondo de Amicis'in İstanbul'undan da alıntılar var. Öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder