15. İstanbul Bienali: İyi Bir Komşu (2)

Gelelim Bienal'in gezdiğim ikinci durağı olan Galata Özel Rum İlkokulu'ndaki çalışmalara. Favorim Güney Afrikalı Lungiswa Gqunta'nın Çimen adlı çalışması. Bienal'in şu ana kadar gördüğüm bölümünün bile gönlümdeki favorisi diyebilirim. Ters dönmüş ve yarısı kırık Coca Cola şişelerinin içine yeşil bir sıvı doldurulmuş kare bir alan Güney Afrika'da sadece zengin ve beyazlar için bir ayrıcalık olan yeşil alanları, yani çimeni temsil ediyor. Aynı şekilde ülkede zengin kesimin evlerinin duvarlarının üstünde hep kırık cam şişeler dizili olurmuş. Bu da yoksul, siyahi kesimden yabancıların evlere girmesini engellemek içinmiş. Kapitalist dünya düzeninin yarattığı bu adaletsiz ve acımasız yaşantıyı da en iyi simgeleyecek şeyin kaptalizmin bir numaralı markalarından Coca Cola şişelerinin kırıkları olacağını düşünmüş sanatçı. Nasıl güzel bir anlatım! 


Gelelim diğer aklımda kalan işlere. Aşağıda solda Mark Dion'un İstanbul'un Dirençli Deniz Yaşamı ve İstanbul'un İnatçı Otları adlı suluboya resimler bulunuyor. Böylesi kirli ve çarpık kentleşmiş bir şehirde hâlâ direnebilen denizdeki ve karadaki tüm canlılara selam olsun! Sağdaki oluklu galvanize sac levhalar ise Toplama Merkezi'ni temsilen Olaf Metzel tarafından yapılmış.   


Aşağıdaki resim dizisine de bayıldım. Andrea Joyce Heimer, 80'li ve 90'lı yıllarda ABD'nin Montana eyaletindeki Great Falls'da yaşamış. O yıllarda semtinde yaşanan olayları yanında minik hikayeleriyle anlatmış bize. Örneğin, biri siyah diğeri beyaz iki komşu evin sınırındaki bir gül ağacı kesme olayında aslında meselenin güllerle ilgili olmadığını söylüyor sol üstteki resimde. Hemen yanında ise "Bizim evde ve bildiğim diğer evlerde, evi yeniden dekore etmek, aslında pek bir şey değiştirmeden değişimi zorlama yoluydu," demiş Heimer.  Buna benzer yedi hikayenin olduğu odayı çok sevdim ben. Mutlaka görmelisiniz. 


Önce sol taraftaki gibi eski bir ev havasında döşenmiş odalardan geçip, daha sonra sağdaki gibi pastaların ve DVD'lerin raflarda dizili olduğu bir mağazaya geçiş yaptığınız yerleştirme için biraz sıra beklemeniz gerekebilir. Jonah Freeman ve Justin Lowe'ın çalışması, çok da anlayamadan sevdiklerimdendi. ;) Her toplumun kendi içinde barındırdığı farklı gençlik kültürlerini anlatmak istemiş sanatçılar. Kendilerine has eğlenceleri, sporları, kullandıkları argolar, giyim-kuşamları sosyal toplulukların bu kültürlerde kendilerini ifade etme şekli olarak var oluyor. Aşağıda da Kaliforniyalı gençlik kültürlerini mimari ve sinemasal bir yaklaşımla bize sunduklarını görüyoruz. Yani açıklamayı okuduktan sonra anlayabildiğim kadarıyla. ;)  


Son olarak aslında girişteki ilk salonda yer alan ve içinde canlı performans da barındıran Eşyaların Etki Alanı adlı yerleştirmesinden bahsedeyim dedim. Pedro Gomez-Egana'nın bu çalışmasında rayların üzerine inşa edilmiş bir ev ortamı var. Rayları oynatarak o ev ortamını değiştiren, bozan, hareketlendiren yeraltı insanları da bu yerleştirmenin bir parçası. Oda çok karanlık olduğu için fotoğraflarda o sanatçılar seçilmiyor olabilir. Şu linkten daha net görebilirsiniz. Sanatçı, yeraltını hem bir sığınma hem de yukarıdaki mekana hayat veren bir etkinlik ve haz yeri olarak yorumluyor. Hem kendimizi koruduğumuz hem de yaratıcılığımızı artıran ve bizi özgürleştiren bir yer aslında "yeraltı". Yani yeraltına bir nevi övgü niteliğinde bu çalışma da.


Galata Özel Rum İlkokulu'ndaki çalışmalardan aklımda kalanları sizlerle paylaştım. İstanbul'a döner dönmez de Pera Müzesi'ndeki bölümüne uğramak var planlarım arasında. O zamana kadar buradaki Kaş Kültür Evi sergileriyle idare edeceğiz artık, n'apalım. ;))

İyi hafta sonları!

2 yorum:

parıldayan çiçek dedi ki...

Selam bir an kendimi İstanbul'da Galata'da sergi mekanlarını dolaşırken hissettim.Bu arada teşekkürler.Çağdaş sanat haberlerini bekliyorum. sevgiler.

Imge dedi ki...

parıldayan çiçek,

Rica ederim. Beğendiğinize sevindim. Hafta sonu da Abdülmecid Efendi Köşkü'ndeki Bienal bölümünü görmeyi planlıyorum, umarım haftaya blogda olur. Sevgiler.