Stellenbosch & Güney Afrika Şarapları (& Kartallar & Elmaslar)

Masa Dağı'nın bulutsuz bir saatini yakalayıp tepeden şahane şehir manzaraları izleyebilmemizi nefis Güney Afrika şaraplarıyla kutlamanın zamanı gelmiş olabilir. Önce KWV Wine Emporium'un yolunu tutuyoruz. Burada şarap imalatı aşamalarını görüyor, tesis ve üretim hakkında bilgi ediniyoruz. Bir nevi şarap üreticileri kooperatifi gibi bir kuruluş burası. Şarap dışında farklı likörler ve brendi çeşitleri de üretiyorlar. Şarapların bekletildiği fıçılara aşık olmak için de uğrayabilirsiniz buraya bence. Aile boyu fıçılar, sekoya ağaçlarından yapılan dev fıçılar, üzerinde kabartmalarla anlatılan hikayeleri olan fıçılar, ne ararsanız var.


Tesisi gezdikten sonra şarap tadımına geçiyoruz. Biz sırasıyla aşağıdaki şişeleri tattık. Güney Afrika'nın en meşhur kırmızı şarabı Pinotage üzümünden yapılıyor. Pinot Noir ile Hermitage üzümlerinin çaprazlanması ile elde edilen yeni bir üzüm çeşidi diyebiliriz. Açıkçası ben çok bayılmadım. Birkaç yerde "hadi yerel şarap olsun bari" diyerek içsek de genelde Cabernet Sauvignon içtim ve daha benlik olduğuna karar verdim. Beyazlardan ise Chenin Blanc favorim oldu diyebilirim. Bu şaraphaneye özgü bir karışım olan Tributum şarabını çok sevdik. Yolunuz düşerse deneyin. 15 yıllık brendi ile Cape Tawny adındaki Port wine'ları da güzeldi, ama bir Alex değildi bana göre. ;) Bir de African Cream adında Baileys benzeri bir içkileri var ki o da hiç bizlik değildi. Son durağımız Cape Town olsa belki birkaç şişe Tributum atardık çantaya, ama önümüzdeki iç ve dış uçuşları düşününce caydık alışverişten. Ama alışveriş yapmak isteyenleri aşağıdaki mağaza bölümüne alabiliriz. ;)    


Tadım sonrasında yine bir şarap üreticisi olan Tokara'ya yemek için uğradık. Burası nefis bir bağın içinde, yemyeşil bahçeye ve harika bir manzaraya açılan restoran alanı, içerideki zevkli mağazası, lezzetli yemekleri ve şarapları ile gözlerimizden kalpler fışkırmasına neden olan bir yer oldu diyebilirim. Adeta bir Ferzan Özpetek filmi sahnesi gibi görünen masamızda keyiften dört köşe olmuş, "şöyle minik bir bağ alıp buraya mı yerleşsek?" muhabbetinin açıldığı o klasik kopuş kıvamına gelmiş olabiliriz. ;) Tek kelimeyle bayıldım, gözü kapalı öneririm burayı. Yolunuzu düşürün mutlaka. 


Stellenbosch

Şimdi de tüm bu şarap bağlarının yanı başında yer alan, ağırlıklı olarak Hollandalı göçmenlerin yaşadıkları ve bir üniversite kasabası olan Stellenbosch'u gezme zamanı. Burası minicik bir kasaba olsa da bünyesinde bir üniversite barındırmasının hakkını veren dolulukta. Adım başı galeriler, keyifli yeme-içme mekanları ve zevkli dükkanlarıyla görülmesi gereken yerlerden. Gavin Collins Gallery'deki nefis yağlıboya tabloların önünde kendinizden geçmek için biraz zaman ayırmayı unutmayın. Karşısındaki Pallette Fine Art Gallery'deki heykeller de nefisti. Hatta önündeki heykeli de Dubai Mall'daki o meşhur iç mekan havuzundaki dalış yapan figürlere benzettim. Buradaki mağazalarda sık sık gördüğüm Carrol Boyes tasarımı ürünlere de bayıldığımı söylemeliyim. Johannesburg havaalanında da var mağazası, aklınızda olsun. Daha neler çıkardı bu minnak kasabadan ama zamanımız kısıtlı olduğu için yeterince didikleyemedik tabi ki. 


Yol Üstü Durakları

Dönüşte yol üstünde ilk olarak Spier'da Eagle Encounters adında bir kartal rehabilitasyon merkezine uğruyoruz. Burada çeşitli kartal ve diğer yırtıcı kuş cinslerinin rehabilite edildiği ve tamamen gönüllülük esasına göre çalışan bir merkez var. Doğada yaralı, terk edilmiş ya da zehirlenmiş halde bulunan kuşların tedavilerini ve bakımlarını yapıp, yeniden doğaya dönmelerini sağlıyorlarmış burada. Doğaya dönemeyecek durumda olanlar ise sanırım hep burada kalıyorlar. Kafeslerin üstlerinde ise sahiplenen -yani bakım masraflarını üstlenen- kişilerin isimleri yazıyor. 


İkinci durak kadınların daha çok ilgisini çekebilecek bir yer aslında. Güney Afrika'nın elmas madenleri ile de ünlü olduğunu biliyorsunuzdur. Elmastan çok daha nadir bulunan tanzanit de buraya özgü değerli taşlardan biri. E o zaman ülkenin en ünlü mücevher firması olan Schimansky'nin de kapısından içeri bir adım atsak fena olmaz. Dikkat dikkat, içeride ışıltıdan gözleriniz kamaşabilir, fiyatlardan da dudaklarınız uçuklayabilir! Elbette her nadide değerin bir bedeli olacak değil mi? Burada da elmasın işlenmesi, kesimleri, diğer özellikleriyle ilgili bilgiler edindikten sonra alışveriş için ayrılan sürede sadece bakınmayı tercih edip ayrılıyoruz. Ayol Kapalıçarşı'daki kuyumcusuna fikir sormadan kim alışveriş yapar, sorarım size. ;) Ama hepimiz o 20,000 dolarlık taşın 10,000'e kapatılacağı konusunda hemfikir olacak kadar da bilgi sahibiyiz tabi ki! :P



Bir gün daha bitti, zaman fazla mı hızlı geçiyor ne? Dolu dolu bir şehir burası. Ben yaptıklarımızdan bahsediyorum elbette, ama yapmadıklarımızdan da bahsetmekte fayda var. Belki aralarında ilginizi çeken alternatifler olabilir. Örneğin, buradaki en ilgi çekici aktivitelerden biri kafesli köpek balığı dalışı. Ya da bir sonraki durağımız olacak Hout Bay'de şnorkellerinizi takıp foklarla yüzebilirsiniz. Devekuşu çiftliği ziyaret edebilirsiniz. Hediyelik alternatifi olarak da dekoratif devekuşu yumurtalarından alabileceğinizi unutmayın. Paragliding yaparak şehrin üstünde süzülebilirsiniz. Kirstenbosch Botanik Bahçesi'ni gezebilirsiniz. Kısacası ilgi alanınıza ve zamanınıza göre pek çok alternatif sizi bekler. Biz ne mi yapacağız? Bu kadar güney yetmedi, biraz daha güneye ineceğiz. ;)

Hiç yorum yok: