Ölüm dolu olsa da gerçekten çok güzel iki kitap ile karşınızdayım. Hem ölüm de yaşama dair değil mi, niye kötü olsun? Belki de yaşamın en bilinmeyen parçası, önünde elimizi kolumuzu nereye koyacağımızı bilemediğimiz, bizi tuhaf hissettiren, o yüzden de göz göze gelmeye çekindiğimiz bir olgu. Her ne olursa olsun hepimizin hem kendimizde hem de sevdiklerimizde en az bir kez yaşayacağı bir hal bu. İşte Simone de Beauvoir'in Sessiz Bir Ölüm'ü tam da sevdiğin birinin ölümüne tanık olmakla ilgili. Yazarın kendi annesinin ölüm sürecini anlattığı bir kısa roman. Genellikle hastane odasında geçse de geriye dönüşlerle annenin yaşamını ve anne kız arasındaki nispeten kopuk ilişkiyi de anlatan bir roman. Sadece ölümle ilgili demek çok yanlış olur o yüzden. Aslında bir tür duygularla ve ilişkilerle yüzleşme romanı denebilir. Bilge Karasu çevirisiyle de tadından yenmiyor tabi. Öneririm.
Toprak ve Sessiz Bir Ölüm
Instagram Önerileri: Mark Hyman, The Magger, Root
Bundan sonra aklıma geldikçe bana göre takip edilesi Instagram hesaplarından da söz edeyim diyorum blogda. Madem sosyal medyada en çok zamanı orada geçiriyoruz, o zaman bunu hak ediyor demek ki. :) Tabi kişinin ilgi alanları da çok önemli hesapları takip ederken. Ben seyahat, kitap, dekorasyon ve sanat hesaplarını takip etmekten çok hoşlanıyorum. Son bir yıldır da fonksiyonel tıp ve sağlıklı yaşam ilgimden dolayı bu tür hesaplardan da pek çoğunu takip etmeye başladım. Her postta üç öneride bulunarak ilham aldığım ve severek takip ettiğim ve çok şey öğrendiğim ya da ruhuma iyi gelen hesapları sizlerle de paylaşmak istedim. O zaman başlayalım:
1) Dr. Mark Hyman: Fonksiyonel tıbbın babalarından @drmarkhyman. Yediklerinizin ilacınız olduğuna inananlardan. İngilizce paylaşımlarını takip edemem derseniz Türkçeye çevrilmiş Fonksiyonel Tıp Yaklaşımı ile Zihin Detoksu adlı çok kapsamlı bir kitabı da var. Günümüzde korkunç bir güce sahip ilaç ve gıda sektörünü düşündüğümüzde sağlık açısından bizi doğru yönlendirmeye çalışan fonksiyonel tıp uzmanlarını dönemin yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişot'ları gibi gördüğüm doğrudur. O yüzden bu alanda sık sık önerilerde bulunacağım sizlere. Dr. Mark Hyman'ın çok güzel sağlıklı tarifler de paylaştığını hatırlatayım.
Sergi: Maziyi Korumak
Sadberk Hanım Müzesi’nin de özellikle üzerinde durduğu, kültürel mirasın korunarak gelecek kuşaklara aktarılmasının önemine dikkat çeken sergi, Anadolu uygarlıklarının ve Osmanlı sanatının seçkin örneklerindeki yaratıcılığın ve ustalığın öyküsünü nadide nesnelerle ziyaretçilere sunuyor.
PS: Alexis Gritchenko'nun İstanbul Yılları sergisi hâlâ bu linkte çevrimiçi ziyarete açık. Aklınızda olsun.
İyi gezmeler.
Kitap Önerileri: Su Kürü ve Amerikana
Genç yazar Sophie Mackintosh'un 2018 Man Booker Ödülü'ne aday gösterilen ilk romanı Su Kürü'nü bitirdim. Ve bitirir bitirmez de yazmak istedim bu etkileyici romanı. Büyük olasılıkla üç kız kardeşin dışarıdaki yaşama karşı "korunaklı" büyütülmek adına maruz kaldıkları yetiştirilme şekli çok içinize dokunacak okurken. Hatta biraz da Educated (Talebe) romanında olduğu gibi hak gaspına karşı isyana benzer bir duygu oluşabilir içinizde. Bir tür duygusal -ve fiziksel- şiddet öyküsü bu. Sevgisizliğe mahkum edilme öyküsü - hem de en "sevilmesi gerekenler" yani aile tarafından. Çok etkilendim. Yeni eserlerini takip edeceğim genç bir yazarla tanışmış olduğum için de çok mutlu oldum. Öneriyorum.
Bir şahane roman da Amerika'da yaşayan Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adiche'nin tam da kendisi gibi Amerika'da yaşayan Afrika kökenli insanlara karşı beyaz Amerikalıların bakışına değinen, ten rengi ve sosyal sınıflara göre yapılan ayrımcılığı hem çarpıcı hem de esprili (özellikle Ifemelu'nun blog yazıları müthişti) bir dille anlatan bir roman. Genç bir Nijeryalı kadın olarak toplumdaki kültür çatışmalarını, arkadaşlık ve aşk ilişkilerini anlatıyor Amerikana. Batılılaşmanın bir anlamda Batı'ya maruz kalma olduğuna da değiniyor kitabın arka kapağında çok güzel ifade edildiği gibi. Bu kitabı okur okumaz hemen Mor Amber'i de aldım ve kütüphanemin okunacaklar rafına ekledim.
"Hiçbir şey olduğu gibi değil. Her şeyin başka bir anlamı olmak zorunda. Saçmalık. Geçen gün Marcia siyah kadınların şişmanlığının sebebinin bedenlerinin kölelik karşıtı hareketin sahneleri olması olduğunu söyledi. Tabii öyledir; hamburger ve gazoz kölelik karşıtı hareketse."
İyi okumalar!
Contemporary İstanbul 2020
Her yıl heyecanla gezdiğimiz Contemporary İstanbul da bu yıl değişime uğradı haliyle. İlk kez online olarak gerçekleşecek. Bu kapsamlı sanat fuarının fiziksel olarak ilkbahar döneminde açılması bekleniyor. Ancak şimdilik 19 – 20 Aralık tarihlerinde ön gösterim, 21 Aralık – 6 Ocak tarihleri arasında ise genel ziyaretçiye açık olarak virtual.contemporaryistanbul.com üzerinden yapılacak.
Pek çok bakımdan bu online ve izole yaşamı sevdiğimi söyleyebilirim. Ama sergileri fiziksel olarak gezmenin tadı kesinlikle bambaşka. Ve çok da özledim. Şimdilik online olarak takipte kalmak çok güzel olsa da, maskeleri atar atmaz kendimi ilk olarak galerilere atacağım sanıyorum.
İyi hafta sonları!
Sergi Haberi: Işığı Aramak
PİLEVNELİ, fotoğraf sanatçısı Ziya Tacir'in "Işığı Aramak" adlı kişisel sergisine 3 Aralık 2020 – 9 Ocak 2021 tarihleri arasında ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.
Mimari yapıları fotoğrafladığı anıtsal kareleriyle tanınan sanatçının PİLEVNELİ'deki bu ilk kişisel sergisi Japonya serisini sunuyor. Tacir, alışık olduğumuz kurgusal eserlerinin aksine bu serisinde manzarayı ve doğayı ön plana çıkarıyor. Tıpkı Japon estetiğinde olduğu gibi incelik ve sadeliği benimseyerek doğanın ihtişamını vurguluyor.
Bu seri için Japonya'nın tenha bölgelerinde zaman geçiren Tacir, yaşamın sadeliğini ve saflığını fotoğraflarına yansıtıyor. Çalışmalarında basit ve boş alan kullanımı, sessizlik ve yalnızlıkla elde edilen netlik ve de güzelliği daha derin bir şekilde takdir etmeye neden olan doğanın 'sade ama çarpıcı' çekiciliği ön plandayken ele aldığı yalın formlar, izleyiciyi zamanı sorgulamaya yönlendiriyor.
Ziya Tacir, sadece kalıcı ve zamansız olanı değil aynı zamanda şaşırtıcı şekilde sadece bir anlığına var olabilen ya da sonsuza dek kaybolan geçici anları hatırlatıyor.
Sergi, PİLEVNELİ Dolapdere’de izlenebilir.
İyi hafta sonları!
Abartılar Diyarı / Overrated Land
Sedat Girgin'in çalışmalarıyla ilk kez iki ya da üç yıl önceki Tomtom Sokak'ta yapılan sanat günlerinde tanışmıştım. Ve baya da aşık olmuştum o çizimlerine. O yüzden yeni sergi haberini seve seve paylaşmak istedim sizlerle. 19 Aralık'a kadar Galeri 77'de görülebilecek Abartılar Diyarı / Overrated Land sergisini gezmek isterseniz, aklınızda bulunsun derim. Evden çıkmadan 3D gezmek isterim diyorsanız da aradığınız link burada.
Sanatçı tümü 2020 yılında üretilmiş resimlerden oluşan bu yeni serisiyle gösteri toplumu eleştirisine odaklanırken özellikle pandemi sürecinde daha da önem kazanan sosyal medya üzerindeki yapmacık kimlikleri ve sahte algıları sorguluyor. Girgin’in resimleri Egon Schiele’nin portrelerinde ellerle yansıtılan gergin atmosfere, Oskar Kokoschka’nın konu ettiği nevrotik kişilik bozukluklarına ve gerçeküstücü ressamların simgeci anlatımına göz kırparken kitap illüstrasyonu pratiğinden gelen masalsı tasvirleri sanatçının özgün üslubunu açığa çıkarıyor.
Günümüzün dijital-görsel kültürüne şekil veren Instagram ve Facebook gibi mecralarda oluşturulan basmakalıp profiller meselesinden yola çıkan Girgin, sosyal medyadaki yapmacıklığı dolaylı biçimde ele alırken, konformizm ve özentiliğin yarattığı kişisel ve toplumsal değer çatışmalarının insan psikolojisinde yarattığı tahribatı gözler önüne seriyor. Resimlerinde kendileri dışında her şeyden izole figürlerin iç hesaplaşmalarını yansıtan sanatçı, sahnede olma, görme ve görülme arzusunun arkasında yatan yalnızlık hissine odaklanıyor. Portrelerin parçalı anlatımı konu edilen özneleri anonimleştirirken, karakterlerin sahneyi andıran mekanlardaki performatif eylemleri, sosyal medyada verilen pozları ve Instagram story’lerini andırıyor. Ancak Girgin’in resimleri görselliğin ötesine geçip izleyiciyi yoğun bir duygulanıma ve iç gözleme yönlendiriyor. Böylece beğeni ve takipçi sayısı beklentilerinin yerini “kendilik endişesi” alıyor.
Sosyal yaşantımızdan feragat etmek zorunda kaldığımız bu zor ve sıkıntılı izolasyon sürecinde bizlere kendilik etiğinin önemini hatırlatıyor Sedat Girgin. Hayallere dalma, fikir ve kavramlara yoğunlaşma, düşünce dünyasına girme anlamında bir içe dönüşü salık veriyor.
Sergi teaser'ı için aşağıdaki Youtube videosuna bakarak eserler hakkında da bir fikir edinebilirsiniz.
Şimdiden iyi gezmeler.
Sergi: Marina Abramovic'ten Akış
Pandemi öncesi gezdiğim son sergiydi. Hatta doğum günü etkinliği olarak 27 Şubat'ta sergiyi gezip üstüne MSA'nın Restoranı'nda yemek yemeyi istemiştim. Ah ne günler! Yüz yıl öncesi gibi geliyor. Zaten o hafta sonu da önce kişisel hayatımda bir altüst oluş yaşamış, sonra pandemiyle birlikte global anlamda hepimiz darmaduman olmuştuk. Asla unutmayacağım bir doğum günü benim için o 42'ye giriş. Ama yıkılmadık ayaktayız, görüldüğü üzere. Çok öğretici yanları da oldu bu geçen ayların. Ve pandemiyi de iyi kötü atlatıyoruz bir şekilde. Aklıma anılar üşüşünce konuyu dağıtmayayım ama çok şükür bu halimize demeden de geçmeyeyim.
Gelelim Akış/Flux sergisine. O dönemler gezdiğimiz Marina Abramovic sergisi 30 Ekim'de yeniden açıldı ve 20 Aralık'a kadar SSM'de gezilebilecek. Kaçırmayın derim.
Marina Abramović Enstitüsü’nün (MAI) Türkiye’deki ilk sergisi Akış/Flux, performans sanatının tarihini ziyaretçi için ulaşılır ve anlaşılır kılmak amacıyla, Abramović’in performanslarının dokümantasyonlarının yer aldığı kapsamlı bir retrospektifi, açık çağrıya cevap veren ve projeye davet edilen sanatçılarla MAI ortaklığında geliştirilen canlı performansları ve video gösterimlerini kapsıyor.
Pandemi Günlerinde Fotoğraf
İstanbul Modern’in 15 Kasım’a kadar dijital olarak gezilebilecek 43 sanatçının pandemi dönemini yorumladıkları fotoğraflarından oluşan Pandemi Günlerinde Fotoğraf sergisini mutlaka görmelisiniz. Hepsi birbirinden güzel çalışmalar olsa da Haluk Çobanoğlu, Coşkun Aral, Dilan Bozyel, Elif Kahveci, Ali Kabaş, Sıtkı Kösemen gibi favoriler edindim kendime. ;)
Unutmayın son 3 gün!
İyi gezmeler.
Sergi: Bir Rüyanın İnşası
Yazmaya üşenenlerde bugün. ;) Sizi direkt Pera Müzesi'nin sergiyle ilgili sayfasına ışınlıyorum o zaman: karşınızda Bir Rüyanın İnşası.
Kitap Önerileri: Osman ve Arkadaşlarım
Çok sevdiğim Ayfer Tunç'un son romanı Osman'ı çıktığı anda havada kaptım tabi ki. Kapak Kızı ve Yeşil Peri Gecesi'nin devamı niteliğinde ve üçlemenin sonuncusu olan kitabı tek başına da okuyabilirsiniz. Zira aradan on yıldan fazla süre geçtiği için ben de üçlemenin bir parçası gibi değil, bağımsız bir roman gibi okudum - hayal meyal Şebnem'i hatırlamak dışında. Ben Ayfer Tunç'un kurgularının ve anlatımının çok büyük hayranıyım. Bu romanında da beni şaşırtmayıp, bir kez daha büyülediği için de kendisine minnettarım. Osman aile travmalarını aşıp da güçlü bir yetişkin olmayı başaramamış, hassas ve yalnız bir karakter. Birçok yerde içiniz sızlıyor haline, birçok yerde de öfkeleniyorsunuz aklını başına topla biraz be adam diye. Maddi ve fiziksel anlamda her şeye sahipmiş gibi görünen ama içindeki dev manevi boşluk ve eksiklik sayesinde ömrü boyu huzura kavuşamayan ve elindekileri de bir bir yitiren bir Nişantaşı mirasyedisi. Pek çok farklı ağızdan da nasıl biri olduğunu öğrendiğimiz Osman karakterinin uzun süre aklınızdan çıkmayacağına garanti veririm.
DOT Ormanda
Her dönem mutlaka şahane işler yaparak kalplerimizi fetheden DOT Tiyatro, pandemi nedeniyle bu yıl açık havada bizlerle buluşuyor ve DOT Ormanda olarak bizlerle birlikte olmaya devam ediyor. Onların #OrmandaBuluşalım çağrısına yanıt vermek ve pandemiden belki de en çok etkilenen sektör olarak tiyatroyu desteklemek de bizlere düşen bu dönemde.
Kasım ayında doğal olarak hava koşulları nedeniyle de kısıtlı sayıda gösterim olacak. Onların tarihlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Prudencia Hart ve Tuhaf Bir Dibe Vurma Öyküsü
7 ve 14 kasım cumartesi 19.3015 kasım pazar 19.00
Açık havadayız diye maskelerinizi götürmeyi unutmayın, çünkü alana girdiğiniz andan çıktığınız ana kadar ve oyun boyunca maske takmak zorunlu.
Sergi: Pandemi'nin Kutusu
Mamut Art Project 2020
Hiç kaçırmadığım sanat etkinliklerinden biri de Mamut Art Project'ti yıllardır. Covid sayesinde Kaş'ta kaldığım süreyi uzattığım için bu sene onu da online görebileceğim artık. Fiziksel olarak gezmek isteyenler için bu yıl Mamut Art Project Yapı Kredi Bomontiada'da ve 27 Ekim-8 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek. Pandemi düzenlemeleri nedeniyle sergiyi gezmek için öncesinde rsvp@mamutartproject.com adresi üzerinden randevu almanız gerekiyor.
Güncel sanatta yılın umut vadeden sanatçıları için benzersiz bir keşif alanı olmayı başaran Mamut Art Project, sanat kariyerinin başında olan bağımsız yeteneklerin çalışmalarını koleksiyonerler, küratörler, galeriler, kültür-sanat kurumları ve sanatseverlerle buluşturuyor.
2019 senesinde 20.000’e yakın ziyaretçi ağırlayan Mamut, bu sene sizleri 49 yeni sanatçı ile tanıştıracak. Bu yılın sanatçılarını ve eserlerini görmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Ulaşılabilir sanat alternatifi olarak yola çıkan ve her yıl yeni sanatçıların üretimleriyle gelişen Mamut Art Project, farklı alanlarda uzman isimlerden oluşan ve her yıl değişen jüri üyeleri tarafından başvurular arasından seçilen sanatçılara, kendi idareleri ile yürütebilecekleri, disiplinler arası bir paylaşım ve sergileme imkanı sağlıyor.
İyi gezmeler.
Artweeks @Akaretler
"Ah, şimdi İstanbul'da olmak vardı" diyeceğim etkinliklerden biri daha başladı bugün: Artweeks @Akaretler 8 Kasım'a kadar Sıraevler'de gezilebilecek. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen bu sanat dolu haftada yine birbirinden ilginç işleriyle pek çok yerli ve yabancı sanatçıyla bir araya geleceğiz. Etkinliğe Anna Laudel, The Empire Project, Ferda Art Platform, Gama, Martch Art Project, Merkur, Mine Sanat, Pi Artworks, Pilevneli ve x-ist galerileri katılacak.
Pandemi nedeniyle sağlık önlemlerinin hassasiyetle uygulanacağı Artweeks@Akaretler’de ayrıca Ara Güler Müzesi de özel seçkisiyle 35 numaralı binada yer alacak.
Artweeks@Akaretler; 28 Ekim itibariyle Akaretler Sıraevler’ de 25 – 27, 35, 37 – 39 ve 55 numaralı binalarda ücretsiz olarak sanatseverleri bekliyor. Hangi binada hangi galerilerin olduğunu aşağıda görebilirsiniz. Ziyaret saatleri saat 12.00-19.00 arası.
No: 25 – 27
Mine Sanat Galerisi – Anna Laudel
Ferda Art Platform – Empire Project
Martch Art Project – Gama Galeri
No: 37 – 39
Pi Artworks – Merkur Galeri
Pilevneli Galeri – X-Ist
Ekrem Yalçındağ Küratörlüğünde Volkan Demirel – Baha Toygar Koleksiyonu
No: 35
Ara Güler Müzesi
Serdar Bilgili
No: 55
Şerife Bilgili Ercantürk
İyilik için Sanat Derneği
Benim yerime de gezecek olanlar el kaldırsın! ;)
Sergi: Ruhun Kabuğu / Shell of the Soul
2666 & Kalem ve Kağıt & Öksüz Ağaçların Çobanı
Blog yazmadığım sürede en çok okuduğum kitapları yazmamış olduğuma üzüldüm. Kısacık notlar alarak buraya kaydetmek o kadar yararlı oluyormuş ki kendi açımdan. Birkaç alıntıya, bir iki karakterin ismine, minicik konu özetine bile bakarak kitabı yeniden okumuş gibi hatırlayabiliyorum çünkü. O yüzden en azından tadı damağımda kalan kitapları yazmayı ihmal etmeyeyim diyorum bundan sonrası için. Hatta İstanbul'a dönünce de yeniden bir gözden geçirebilirim okunan, çok sevilen ama buraya yazılmayan kitapları ve zaman olursa kısa notlar halinde paylaşabilirim.
Kitap paylaşımının bana göre yararlı diğer bir tarafı da okuma konusunda tarzını sevdiğin insanların önerilerinden yararlanabilmek. Son iki yılı hem Kaş'taki işlerle hem sağlığımla ilgili konularla fazla dolu geçirip bloga da ara vermiştim. Ama bu dönemde de kendim yeni çıkan kitapları takip edemesem bile önerilerine bayıldığım isimlerin sosyal medya hesaplarından gördüğüm kitap önerileriyle şahane kitaplar okumaya devam ettim. Aşağıdakilerden ilk ikisi de öyle mesela.
Hanns-Joseph Ortheil - Kalem ve Kağıt: Alman yazar sevgimi katmerlendiren bir yazarla daha tanışmış olmanın mutluluğu içindeyim. Kendi hikayesinden yola çıkan Hanns-Joseph Ortheil'in yazmaya başlayışı, yazma disiplinini oluşturması, babasının ilgisi ve yöntemleri o kadar etkileyici ki. Okul dönemlerine kadar konuşma güçlüğü çeken bir çocuğun kendini ifade etme aracı olarak yazmayı, kelimeleri, anlamları öğrenmesini sağlamak başka bir eğitmenlik becerisi gerektiriyor olmalı ve Ortheil'in babasında bu kesinlikle var. Belki bir de Alman bir baba olmalı böyle bir durumda - o kararlılık, o disiplin, o açıklık... O kadar hayran kaldım ki yazarın babasına. Şahane bir hikaye, şahane bir anlatım var bu kitapta. Okumanızı öneririm.
İsmail Güzelsoy - Öksüz Ağaçların Çobanı: İsmail Güzelsoy en sevdiğim Türk yazarlardan. Değmez, Gölge ve Çıt Yok romanlarını çok severek okumuştum. İlk kez okuyacaklar için onlardan biriyle başlamalarını öneririm, çünkü hâlâ daha favorim olmayı sürdürüyorlar. Ama bu demek değil ki bu romanı sevmedim. Aksine içinde aşk var, hikayesi olan ağaçlar var, Gezi var, sevilmez mi böyle roman? Zaten bence ne yazdıysa okunası yazarlardan İsmail Güzelsoy. İyi ki var.
İyi okumalar!
Sergi: Çünkü Bu Bir Oyun
"...Bir gün sağ elime geldi kadının kendi gibiliği. Sol elime geldi erkeğin kendi gibiliği... Değdirdim...Uzaklaştırdım. Birleştirdim... Ayırdım. Ekledim... Çıkardım. Oynadım kendileriyle; kendi kendileriyle. Birileriyle; birbirleriyle..."Ozan Ünal sadece bir kadın ve bir erkek figürden türeterek öykülediği heykellerinden oluşan "çünkü bu bir oyun" sergisinde; Adem ve Havva'dan beridir kendimize ve birbirimize oynadığımız; belki bazen esneyen gerilen, hatta dönüşen ama hiç değişmeyen oyunları izleyip yorumluyor. Romantizmin çevresinde gezerken; yer yer oyuna dahil olmaktan, dahası alışkın olduğu tasarım ve üretim disipliniyle oynamaktan; kendi oyununun da keyfini çıkarmaktan geri durmuyor."Çünkü bu bir oyun " isimli heykel sergisi 21 Ekim - 21 Kasım tarihleri arasında Galeri Selvin Arnavutköy'de izlenebilir.
Sanatçı hakkında:
İki Müthiş Belgesel Film
Kaş'a geldiğimden beri ne dizi ne film izlemiştim. Burada gökyüzü televizyonu en favorim her zaman. ;) Ama My Octopus Teacher ve A Life on Our Planet'i o kadar çok gördüm ki sevdiğim Instagram hesaplarında, hemen izlemezsem olmaz dedim. Zaten tam benlik iki yapım ikisi de. Doğanın bilgeliğine ve akışına sonsuz bir inanç ve hayranlık duyanlar için birebir.
My Octopus Teacher
Hayatının bir döneminde son derece büyük bir ruhsal tükenmişlik yaşayan ve çıkış yolunu kendisini en iyi ve canlı hissettiği okyanusun derinliklerinde bulan dalgıç Craig Foster'ın hikayesi. Bunu her gün büyük bir tutkuyla yapan Foster, her dalışında okyanus altındaki yaban hayatın parçası olan bir ahtapotu da izlemeye başlıyor. Ve aralarında müthiş bir bağ kuruluyor bu hayvanla. Hem çok etkileyici görüntüler hem de çok duygusal sahneler sizleri bekliyor bu belgeselde. Doğayla bir olmanın güzelliği ve iyileştirici, dönüştürücü etkisi her zamanki gibi hayranlık uyandırıyor içinizde. Mutlaka izleyin.
A Life On Our Planet
İngiltere'de milli hazine olarak kabul edilen ve 50 yılı aşkın bir süre BBC'ye doğa tarihi programları hazırlamış olan 93 yaşındaki David Attenborough'un "tanık ifadem" dediği A Life on Our Planet da kaçırılmaması gereken belgesel filmlerden. Gezegenimizin tarihi düşünüldüğünde son derece kısa bir süre içinde insan türünün verdiği zararı ve yok ediciliğini görmek, belki sürekli duyup da önemsemediğimiz "iklim krizi", "kıtlık", "salgın hastalıklar", "plastik kullanımının zararları", "yaban hayatın yok edilmesi" gibi kavramları yeniden ciddi bir biçimde düşünmemize yol açar. Çünkü bu sorunların hiçbiri artık göremediğimiz çok uzak bir gelecekte gerçekleşecek şeyler değil. Her geçen gün bizzat yaşadığımız ve izlediğimiz şeyler aslında. Yok edilen her yağmur ormanı parçası, her balık türü, yapılan her nükleer santral, hes'ler ya da fazladan yapılan her alışverişten tutun da aşırı et tüketimine kadar her konuda doğayı biraz daha tüketiyoruz.
Çok şükür ki Çernobil örneğinde de gördüğümüz gibi doğa yeniden yaşamı yaratacak bilgeliğe sahip. İnsan da David Attenborough'un dediği gibi "buraya kadar zekasıyla gelmiş olabilir ama bundan sonrası için bilgelikle ilerlemek zorunda." Sürdürülebilir yaşamı kurmak zorunda kendisi için. Yine Attenborough'un dediği gibi "bu işin gezegenimizi kurtarmakla ilgisi yok, kendimizi kurtarmakla ilgili."
Enseyi karartmadan çözüm önerileri de sıralanmış belgeselde. Ama şahsen benim ense çok karanlık insan türü için (bizim ülke için zaten umudun kırıntısına sahip değilim!). Bence biz her türlü kendi kendini yok eden bir tür olacağız. Sonrasında doğa ve gezegen bizden kurtulduğuna bir oh çekip yeni bir yaşam kuracak kendine. Mutlaka izleyin.
5. İstanbul Tasarım Bienali Yarın Başlıyor!
Hans Op de Beeck Hayranları Buraya!
Öncelikle bilmeyenler için bir bilgilendirme yapayım. Pilevneli Gallery'nin Mecidiyeköy'de yeni açılan galerisi bir yıllığına, geçici olarak kapanmış. O nedenle Pilevneli sergileri bu yıl hep Dolapdere'deki galeride olacak.
Şimdi Hans Op de Beeck'in o muhteşem figüratif heykellerine bayılanları görelim! Evet, ben de onlardan biriyim ve nerede görsem kaçırmam derdim ama bu seneki sergi uzatılmazsa kaçıracağım gibi görünüyor. O yüzden lütfen 22 Kasım'a kadar devam edecek "Süzülme" (Drifting) sergisini benim için de gezin olur mu? Ben sanatçının ve galerinin Instagram hesaplarıyla yetineceğim bir süre daha.
Sanatçının bu kişisel sergisinde, daha önce Türkiye’de sergilenmemiş eserleri yer alacak. Sergi, insanın hayatın içinde adeta süzülmesine, daha iyiye, kadere, kontrol edemediklerine teslim olması ve dikkatinin dağılmasıyla gün içinde kurduğu hayallere dalması duygusuna odaklanıyor. Sanatçı eserlerinde insanoğlunun uykuya dalışını ve içinde bulunduğu realiteden kopuşunu, zaman zaman bir ‘geçiş’ durumunu da temsil edebilecek kaçınılmaz olanın, yani ölümün esintilerini konu ediniyor.