Ronda & Marbella

Gezinin son gününe yaklaşıyoruz. 23 Nisan Pazartesi günü Malaga'da kalacak ve ertesi gün de İstanbul'a döneceğiz. Sevilla'dan Malaga'ya doğru yola çıkıyoruz ama önce iki durağımız olacak. İlki kayaların üzerine kurulmuş Ronda şehri. İspanya'nın en eski yerleşim yerlerinden biri. Ortasından Guadalevin Nehri geçen şehrin iki yakasını 1751 yılında yapılmış Puente Nuevo (Yeni Köprü), Puente Romano (Roma Köprüsü) ile Puente Viejo (Eski Köprü) birleştiriyor. (En heybetli olanı en yenisi)


Bu köprülerin dışında pek çok tarihi kalıntı da gözünüze çarpıyor. Mağribi hamamları, kapılar, antik tiyatro kalıntıları, kiliseler ve daha pek çok şey. Hepsinin yanında İngilizce ve İspanyolca bilgilendirme panoları bulunuyor. O yüzden gördüğünüz bir kalıntının ne olduğunu anlayabiliyorsunuz. Burada görülmesi gereken önemli yapılardan biri de Plaza de Toros, yani boğa güreşi arenası. Girişlerinden birinde iki ünlü matadorun heykeli bulunan (aşağıdaki kolaj sol üst) İspanya'nın bu en eski arenasının içini İso'cum gezdi ama benim ilgimi çekmediği için ben o sırada arenanın hemen karşısındaki alışveriş sokağında kendimi kaybetmeyi tercih ettim. :) İçinde binicilik okulu da bulunan bu arenada ilk boğa güreşi etkinliği 1785 yılında yapılmış. Plaza de Toros'da iki katlı sütunlu arena alanı dışında matador giysileri ve kılıçlarının bulunduğu boğa güreşi müzesi, üniforma ve koşum takımlarının sergilendiği alanlar ve eski silah koleksiyonu da görülebilir.


Yukarıdaki kolajda sol altta bulunan kilise de Santa Maria la Mayor Kilisesi. Burası 1485 yılında kiliseye dönüştürülmüş. Öncesinde bir camiymiş. İçinde mihrabın ve dışında ise kemerli sütunların olduğu gibi korunduğunu görebilirsiniz. 

Haritamız eşliğinde şehrin görülmesi gereken her yerini gezdikten sonra yeniden yola düşme zamanı! Yılda ortalama 2,700 saat güneş gören küçük ve serin Ronda kentine o 2700'ün yaklaşık 3'ünü bize ayırdığı için teşekkür edip inanılmaz virajlı dağ yollarından Marbella'ya doğru yola çıkıyoruz. Bu arada Ernest Hemingway ve Orson Welles'in uzun yıllar yazları Ronda'da geçirdikleri ve burada kitaplar yazdıklarını da bir bilgi notu olarak ekleyeyim. 

Bir dağ şehrinden deniz şehrine iniyoruz. Marbella Akdeniz'e kıyısı olan yaklaşık 140,000 nüfuslu bir kıyı şehri. Henüz açılmamış plajları, dünyanın en lüks yat limanlarından biri olan Puerta Banus'u, burada "dizi dizi inciyiz güzellikte birinciyiz" dercesine deniz üstünde sıralanmış yatları ile kara üstünde sıralanmış lüks arabaları, marinadaki lüks mağazaları ve restoranları ile bambaşka bir dünya burası. Burada marinanın mağazalarında bir tur atıp, yemek molası vermek dışında yapılabilecek bir şey yok bu sezonda. O yüzden yazın yatımızı demirleyip tadını çıkarırız diye düşünerek kendimizi sahildeki İtalyan restoranlarından birine atıyoruz. :) Güneşin altında makarna ve beyaz şarap molası veriyor, daha sonra dünyanın en pahalı otoparkından (!) arabamızı alarak Malaga'ya doğru yola koyuluyoruz. 


Bu yazıyı bitirmeden önce size biraz yol durumu ile bilgi de vereyim. Sevilla-Ronda arası yaklaşık 130 kilometre. Bu yolla ilgili korkutucu yorumlar duyabilirsiniz; çok virajlı, uçurumların kenarından, bozuk yollardan gideceksiniz falan gibi. İnanmayın! Hiç de öyle değil. Ama Ronda-Marbella arasındaki 60 kilometre kesinlikle öyle! Yani bozuk falan değil ama çok virajlı bir yol. O yüzden araba tutuyorsa ilacınızı alıp yola çıkmanızda yarar var. Marbella-Malaga arasındaki yaklaşık 55 kilometrelik yol ise dümdüz ve rahat bir yol. Ne olursa olsun San Jose, Hulusi ve İso'cum yoruldular bugün. Malaga'da güzel bir meydan kafesi bulup bir yorgunluk şarabı açmak gerek bence, ne dersiniz? :)

  

2 yorum:

cem dedi ki...

fotoğraflar pek güzelmiş. fakat kayaları hemen dibinden başlayan evler ürkütücü.

Imge dedi ki...

Evet öyleydi. İntihar etmeye çok uygun evler! Çok katlı değil ama camdan atlayınca uçurumdan atlamış oluyorsun!! :)