San Diego: Safari Park

Gitmeden önce San Diego ile ilgili duyduklarımızı söyleyeyim mi size? "San Diego harika bir şehir, bayılacaksınız. Mutlaka Seaworld'e gidin, zamanınız varsa Zoo'ya ya da Safari Park'a gidin, çocuklu olsanız Legoland'e gidin derdim, vs vs " Bunların hepsi de çok özellikli olabilir ama bana şehirden haber verin. Şehirde nerelere gideceğim, sokakları, sahilleri, restoranları nasıl? İşte tam da bu yüzden San Diego'ya bayıldığımı söyleyemiyorum. Sadece ilk yazımda bahsettiğim yerleri, bir de ikinci akşam (Christmas gecesi) yemek için uğradığımız ve en cansız haliyle bile sevdiğimiz Old Town'ı sevdim. Geri kalanı bence olsa da olur olmasa da. Çocuklu aileler için ideal bir yer olabilir. Atla arabana o park senin bu park benim dolaş. Ama bizler gibi şehri sokaklarından tanımak ve  keşfetmek isteyenler için San Diego beklentinin altında kalabilir. Ha şöyle bir kombinasyon harika olabilirdi ama: "San Diego'nun havasını al, San Francisco'ya getir, bir saat araba mesafesine de Las Vegas'ı koy. Al sana ömür boyu gıkını çıkarmadan yaşayabileceğin ideal ortam! :)" 

Neyse, gelelim şehirdeki ikinci günümüze. Bu kez iki kişi değil altı kişilik bir ekip olarak karar vereceğiz (ekibin dün akşam büyüdüğünden bahsetmiştim). Seaworld'den en baştan vazgeçtik. Havuzlara hapsedilen yunuslar, balinalar, vs. görmesek de olur dedik. Sonra whale watching turlarına mı katılsak dedik, ama gidip de hiçbir şey görmeden dönen bir sürü örnek aklımıza geldi. Sonra dün sabah uğradığımız Irish Pub'daki kadının ve birçok arkadaşımızın önerdiği Zoo'yu düşündük. Kadıncağız o kadar heyecanla "mutlaka gidin, hem Pandamız da doğum yaptı bu sene" falan dedi ki, tebrik için bir çeyrek altın getirmediğime pişman olmuştum doğrusu! :) En sonunda ondan da "Amaaan, n'olacak ki, hayvanat bahçesi işte" kafasıyla vazgeçip daha özellikli olabileceğini düşünerek Safari Park'a gidelim dedik. (Bu arada not: aslında hiçbirine gitmeyip şehirde zaman geçirmek için yola çıkmıştım, ama o gün 25 Aralık olduğundan alışveriş merkezleri, dükkanlar, cafeler, vs hepsi kapalıydı. Kahvaltı için bile çok uyduruk bir yer bulabildik. Baktım durum bu, en azından açık olması bile bir artı diyerek ben de Safari Park'tan yana kullandım oyumu.:) )


Gününüz belliyse biletleri önceden almanızı öneririm. Fazla sıra olmasa da cart safari için yer bulamayabilirsiniz. Nitekim biz de bulamadık. O yüzden yukarıda gördüğünüz, tıngır mıngır kendi yolunda giden African Tram ile gördük hayvanları. Ama cart safaride daha az sayıda insan taşıyan araçlar hayvanların yakınına kadar giderek gerçek bir safari deneyimine olabildiğince yaklaşmanızı sağlıyor. Bu arada hava şartları uygun olduğunda balonla safari de yapabiliyorsunuz. Ya da ağaçların arasından iplerle ve gerekli ekipmanla yapabileceğiniz jungle ropes safari de mümkün. Gerçekten inanılmaz bir ortam yaratmışlar. Hayvanları doğala en yakın ortamlarında görebileceğiniz dev bir vahşi yaşam alanı oluşturmuşlar.  


Parkın daha hayvanat bahçesine benzeyen kısımları da mevcut. Burada da hayvanları bir kafesin ardından görmüyorsunuz. Lemurların arasından yürüyerek geçebiliyor, kuşların omzunuza konup elinizden yem almalarını izleyebiliyorsunuz, keçilerle inatlaşabiliyorsunuz. Lake Nakuru'ya kadar da yorulmayın, flamingoları ayağınıza getirdik! (AKP Global reklamları gibi oldu bu değil mi? :) ) Bu arada Zoo'da da hayvanlarla etkileşime açık bir ortam olduğunu sonradan öğrendim. Herhalde o da "amaan hayvanat bahçesi işte"den daha farklı bir ortamdır diye düşünüyorum. 

Neyse, bu bölümlerde fazla zaman harcamayıp safariye çıkma zamanı. Uçsuz bucaksız savanalar bizi bekliyor! Gelirken gönülsüz olabilirim, ama anında havaya girerim.:)


Yaklaşık bir saatlik gezi boyunca gördüklerimizden bazıları aşağıda. Gergedan ve iki aylık yavrusunun birlikte su içmeleri ve zürafalar favorilerim. Bunların dışında da bir sürü vahşi hayvan gördük (akbabalar dahil!) ama sürekli hareket halinde ve yeterince yakın mesafede olmadığımızdan, ayrıca hayvanlar görüş mesafemizden çıkmadan bir anını bile kaçırmayalım diye gözümüzü kırpmadan baktığımız için az fotoğraf var. Ama az sonraki fotoğrafla telafi edeceğim durumu, merak etmeyin.;) 


Ormanlar kralını bastım ayol, daha ne olsun?! Kıh kıh, pek uygunsuz bir zamanda gelmişim maalesef. Ama dişi aslan hiç oralı olmayıp, 'başım ağrıyor' havasında olduğu için görüp görebileceğimiz aksiyon bu kadar oldu. Bizim ormanlar kralı da kuyruğunu kıstırıp diğerinin yanına dönüp yayıldı efendi efendi. Aferin ona. İnanmazsınız ama modern şehirlerimizde bu vahşi aslanın yaptığını yapamayan erkeğimsilerimiz var bizim! 


Safari dışında yaklaşık 10 saniyelik çita koşusunu izlemek için güzel bir nokta bulup yarım saat ayakta dikilmek, kaplan alanının 2014'te açılacağını öğrenmek, gorillerin yerine gidip o bölgede çalışma olduğundan dolayı hayvanların şimdilik başka yerlere taşındığını öğrenmek, filin uzaktan hortumunu görmek gibi hayal kırıklıkları da yaşıyoruz. Yine de değişik bir gün oldu mu, oldu. Ama bundan sonra vahşi hayvanları ancak Afrika'da ya da NatGeo belgesellerinde görürüm, bunu da söylemiş olayım.

Amerika'nın Batı'sını gezdiğimiz iki hafta boyunca gördüklerimizi aktardığım bir yazı dizisinin daha sonuna geldik. Döneli bir ayı geçti ama yazdıkça hâlâ oralardaydım, ne güzel. Bundan sonraki gezi rotamız neresi olur bilinmez, ama artık kürkçü dükkanından, yani İstanbul'dan daha fazla ses vermeye başlama zamanı. Mesela akşam Cats'e gidiyoruz. Yazmamak olur mu? :)

2 yorum:

sezenyildirim dedi ki...

İmge merhaba;

Çok bilgilendirici bir yazı dizisiydi eline sağlık. Aşağı yukarı aynı turu biz de Mayıs'ta yapacağız. Bir de New York ve DC ekleyeceğiz. Şu anda ben DC'de yaşadığım için, eşimde daha önce New York'u detaylıca gezdiği için oraları planlama hiç sorun olmadı da batı yakasını aratırıp duruyoruz biz de:)

Aslanı uygunsuz bir zamanda bastım demişsin, güldüm ve bir bilgi paylaşmak istedim. Ben de Afrika'da aslanı uygunsuz bir zamanda basmıştım. Ama oradaki olay aslanın başının ağrıması değilmiş. Erkek aslan günde yanlış hatırlamıyorsam 20 kere falan çiftleşmek istiyormuş, ve evet çok kısa sürüyormuş. Hatta bir arkadaşım o kadar şaşırmıştı ki is that all diye çığlık attı da rehber bile gülmüştü:)

Çok güzel bir gezi olmuş, umarım daha güzelleri olur.

Imge dedi ki...

Sezen,

İnanmıyorum!! O kadar mı kısa sürüyormuş? Yani ben aslında olayın kendisine mi şahit olmuşum?! Tüh ya, bilsem daha göğsüm kabararak izlerdim.:) Ama aslana da yuh yani, koskoca ormanlar kralına yakıştı mı bu şimdi! :)

Yazılarla ilgili yorumun için de çok teşekkürler. Umarım daha güzelini siz de Mayıs'ta yaparsınız. Hava da harika olur hem. (Sadece kur konusunda emin değilim, gidişata bakılırsa bizden biraz daha şanssız olacak gibisiniz o konuda!) Ve anladığım kadarıyla diğer iki şehri de ekleyerek bizden daha da uzun kaçacaksınız. Harika geleceğine eminim. Şimdiden iyi geziler.. Zaten hayal etme kısmı başlamıştır diye düşünüyorum..;)

Sevgiler.