Son bir aydır sadece fiziksel anlamda yolculuk yapmıyorum. Bedenim bir yerdeyken zihnimin tamamen başka dünyalarda gezindiği saatler geçirdiğim doğrudur anlayacağınız. ;)
Harika kitaplar bitirdim yine yazın son tatilinden itibaren. İlki Dostoyevski'nin şu ana kadar okumamış olduğum Karamazov Kardeşler'i oldu. Vay be, tatildeyken kitaplara Lynchburg Lemonade'ler falan eşlik ediyor tabi; şimdi anca çay, kahve.. Peh! ;)
Bence filme uyarlanmaya da çok uygun bir roman bu ve gördüğüm kadarıyla 1958'den bu yana filmi çekilmemiş. Türk yapımı olursa benim cast'ım hazır ona göre. ;) Gıcık babayı Haluk Bilginer ya da Çetin Tekindor oynasın (nasıl gıcık olacağız onlara bilemiyorum gerçi, sayelerinde baba karakterini sevebiliriz bile!). Dimitri Nejat İşler, Ivan Kıvanç Tatlıtuğ olsun. Smerdyakov için İlker Aksum'u düşünüyorum. Temiz pak Alyoşa için kimseleri bulamadım, yok mu şöyle eli yüzü düzgün, nur yüzlü gençten bir oyuncu önerisi? ;)

Bu arada kitapta birçok parti ve kuruluş için kullanılan kısaltmaların pek hoşuma gittiğini söylemezsem olmaz. Ağaç Diye Geldik Az Kaldı Devrim Yapıyorduk Dayanışması, Çüklülerin Söylediği Hiçbir Şeyi Yapmak Zorunda Değiliz Şekerim Kolektifi, Direnişle Birlikte İzlenme Rekorları Kıran Kanal, Ya Kime Vereceksiniz Mecbur Bize Partisi... Kimlerden bahsedildiğini hepimiz anlıyoruz sanırım. ;) Emrah Serbes'in okuduğum ilk kitabıydı, ama son olmayacağı kesin. Deliduman'ı çok sevdim. Bu arada Selim İleri'nin "Bütün kıskançlığımla başarınızı kutlamak zorundayım," diyerek Emrah Serbes'e yazdığı mektubu okudunuz mu? Genç bir yazar için ne büyük bir gurur ve mutluluktur bir ustadan böyle bir mektup almak. Ellerine sağlık Emrah Serbes.
Bu kez tatil dönüşü bitirdiğim ve yine bayılarak okuduğum bir roman var sırada. Hamdi Koç'un son romanı Çıplak ve Yalnız. Hikayeyi o kadar sevdim ki yıllar önce üniversitedeyken okuduğum Melekler Erkek Olur ve Çiçeklerin Tanrısı'nı yeniden okuyup hatırlamak için gözümün önüne koydum bile. (Gerçi kaltak Selma'yı hatırlamasaydım iyiydi ya neyse, 70. sayfaya geldim bile, artık çok geç!)
Bu kez tatil dönüşü bitirdiğim ve yine bayılarak okuduğum bir roman var sırada. Hamdi Koç'un son romanı Çıplak ve Yalnız. Hikayeyi o kadar sevdim ki yıllar önce üniversitedeyken okuduğum Melekler Erkek Olur ve Çiçeklerin Tanrısı'nı yeniden okuyup hatırlamak için gözümün önüne koydum bile. (Gerçi kaltak Selma'yı hatırlamasaydım iyiydi ya neyse, 70. sayfaya geldim bile, artık çok geç!)
Gelelim elimden bırakamadığım, çok severek okuduğum ve bitince üzüldüğüm Çıplak ve Yalnız'a. Ankara'da kendinden yaşça büyük eşiyle birlikte sakin ama pek de huzurlu olmayan bir memur hayatı süren Mesut'a bir gün memleketi Ünye'den "amcan öldü, cenazeyi sen olmadan kaldıramayız, bekliyoruz" mealinde bir telefon gelir. Bir amcası, hatta bir ailesi olduğunun o ana kadar farkında bile olmayan Mesut kendini bir anda büyük şehirden sonra küçük kasabada, küçük aileden sonra kocaman bir ailenin içinde bulur. İlk başlarda tuhaf bir şekilde sahiplenilme ve aidiyet duygularının yarattığı coşkuyla -ve korkuyla- sersemleyen Mesut zamanla Ünyeli eşrafın bir parçası olacaktır. Ancak o kocaman ailenin beraberinde kocaman bir mutluluk mu, yoksa kocaman yükler mi getireceği zamanla anlaşılır.
Nefis bir kitap, nefis bir anlatım, yakınlık duyacağınız sıcak karakterler... Bir sürü altı çizilmiş cümle... Yüzünüzde sürekli oluşan bir gülümseme... Ailenin insanın en büyük travması olduğunu, hani ağaç kovuğundan çıkmanın bile bu kadar travmatik olmayabileceğini hatırlatan bir hikaye... Mesut kendi geçmişini ve ailesinin geçmişindeki karanlık sırları çözmeye çalışırken ülke geçmişindeki karanlık sırlarla da karşılaşıyor. Bu anlamda toplumsal meselelere -ve ikiyüzlülüğümüze- de değinmiş bir kitap. Burada Hamdi Koç ile kitap hakkında yapılmış çok güzel bir röportaj var, okumanızı tavsiye ederim.
Hamdi Koç'a yıllardan sonra bana kendisini bu harika kitapla hatırlattığı için teşekkür ediyorum. Ayrıca dört yılda yazdığı bu romanını "Bizim yerimize öldüler, hepimiz onlara hayatımızı borçluyuz. Elimden gelen tek şey o çocukları romanımın ruhsal sahibi yapmaktı, ömrümün dört senesini onlara armağan etmekti," diyerek Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Medeni Yıldırım ve Ali İsmail Korkmaz'a adadığı için bir kez daha teşekkür ediyorum. Şimdi arada kaçırdığım kitaplarını İdefix'ten sipariş etme zamanı.
Hepinize bol okumalı bir hafta sonu diliyorum. Ama kitaplara dalıp bu hafta sonu Haliç Kongre Merkezi'nde gezilebilecek ArtInternational'a uğramayı da unutmayın derim. ;)
Hepinize bol okumalı bir hafta sonu diliyorum. Ama kitaplara dalıp bu hafta sonu Haliç Kongre Merkezi'nde gezilebilecek ArtInternational'a uğramayı da unutmayın derim. ;)
2 yorum:
Hamdi Koç'un kitabı ilgimi çekti yazdıklarınızla birlikte. Hem bu aralar aile, geçmiş gibi konular daha bir ilgimi çekiyor. Yaşlanıyor muyum yoksa! :) Yazılarınız içerik olarak dolu dolu, sevdim ben bu blogu;)
beyza aydın başer,
Çok teşekkürler..:) Sık sık buluşalım buralarda o zaman. ;)
İyi hafta sonları..
Yorum Gönder