Masai Mara'da ikinci günümüzün sabahında kahvaltı falan yapmadan erkenden düştük yollara. Bakalım günün ilk yarısında nelerle karşılaşacağız. Hımm, şu karınca yuvası tipli tümseğin üzerinden bize bakan iki akbabaya bir selam verelim önce.
Yola devam ederken sabah sporlarını yapan topileri görüyoruz. Keçigillerden olan topiler koşarak ve boynuz tokuşturarak kondisyon çalışmalarını yapıyorlar. Ee, doğa güçlü olanı sever malumunuz.
Daniel'ın telsizine gelen bir haberle birlikte ana yoldan çıkıp, içerilere doğru yol alıyoruz. Ve buna kesinlikle değen bir ikiliyle karşılaşıyoruz burada. İki genç ve erkek aslan. O kadar cool bir halleri var ki ciplerimize doğru yürürken ve yanımızdan geçip giderken! Biz heyecandan yerimizde duramıyoruz, biraz olsun bize dönseler, bi kuple kükreseler diye içimiz içimizi yiyor, ama bu nefis ikili gayet kendilerinden emin adımlarla, salına salına, dümdüz ileriye bakarak geçip gidiyorlar yanımızdan. Ve gerçekten cipten elimizi uzatsak dokunabileceğimiz kadar yakınımızdan. Güne güzel başladık. Yola daha bir keyifle devam edebiliriz artık.
Ve o da ne? Yine inanılmaz bir manzarayla karşı karşıyayız. Bir sırtlan devirdiği -ya da başkalarının devirdiği- bir gunuyu yemiş bitirmiş! Av sahnesi görmeyi çok isterdik ve Daniel'ın "National Geographic ekibi av sahnesi çekimi yapmak için 3 ay falan kalmaya geliyorlar buraya, biliyorsunuz değil mi?" tarzı alaylı uyarılarına rağmen bir av görme umudumuzu hiç yitirmedik. Ama olmadı maalesef. Biz de av sonrasıyla idare ettik, ama hiç fena bir sahne değildi gerçekten de. Sırtlan yiyeceğini yemiş giderken - ya da belki akbabalar üşüştüğü için onlardan korkup giderken- kanlı ağzıyla son bir kez dönüp o nefis yemeğine bakışı inanılmazdı. Bu sahne belgesellerden o kadar tanıdıktı ki! Tam da bunu düşünürken İso'cum bana dönüp, "Sana da TV'den bildiğin bir ünlüyle falan karşılaşıyormuşsun gibi oluyor mu bunları gördüğünde?" dedi. Daha iyi ifade edilemezdi, çünkü belgeselleri yaşıyor gibiydik. ;) Sırtlandan sonra akbabaların çığlık çığlığa o gunudan geri kalanları yemelerini izlemek çok etkileyiciydi. Gözlerini oymaları, iç organlarını deşip dağıtmaları ve kısacık bir süre içinde geriye hayvanın derisinin içi boşalmış bir halde kalması karşısında büyülenmiş gibi bakakaldık. Gün gerçekten güzel başladı!
Yola devam ederken bir de baktık dört aslan daha! Tembel tembel yatmışlar, aralarında sohbet edip, huzur ritüeli tadında birbirlerini yalıyorlar. Ve bir sıçrayışta 8 metre ileri atlayabildiklerini düşünürsek bize en fazla bir sıçrama mesafesindeler. Aslandan yana şansımız açık bugün.
Ama artık acıkmaya başlıyoruz. Saat sabahın 9.30'una geliyor ve biz iki saatten uzun süredir safarideyiz. Akbabalar bile yemeklerini yediler ama biz daha kahvaltımızı etmedik. Bugün kahvaltıyı doğada yapacağız. Otelimiz dün su aygırlarını görmek için gittiğimiz Mara Nehri'ne tepeden bakan yerlere bizler için masalarımızı hazırlamış çoktan. Girişte şampanya ikram eden Masailerimiz de var. Daha ne olsun, değil mi?
Bu rüya gün böyle güzel başladığı gibi, hatta daha da güzel devam etti. O yüzden üç yazı halinde yazmayı planlıyorum, çünkü bize göre tüm gezinin en güzel günüydü. Hippo homurtuları eşliğinde kahvaltımızı yaptıktan sonra yeniden yollara düşme zamanı. bu kez istikamet bir Masai köyü. Tam yoldayken yağmur bastırıyor, ama bizler de hayvanlar kadar olağan karşılıyoruz bu durumu. Doğaya uyum sağlamayı öğreniyor muyuz ne? Yoksa şehir hayatındaki gibi eziyete neden olmadığı için doğa olaylarının tadını çıkarmayı mı becerebiliyoruz? Neyse, her gün bir iki saat yağmur yağıyor, ama ya biz yoldayken ya da işimiz bitip otele döndüğümüzde yağdığı için safari programımızı aksatmıyor. Aksine bize nefis manzaralar ve yağmur sonrası tazeliği sunarak keyfimize keyif katıyor. Aşağıda da yol üstü manzaralarımız olarak yağmurdan bizim gibi keyif alan bir zürafa ve yine bir aslan göreceksiniz. ;)
Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuk sonrasında bir Masai köyüne varıyoruz. Şimdi Masailerle tanışma zamanı. Yepyeni bir kültüre merhaba demek isteyenler benimle gelsin. ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder