Geçtiğimiz iki haftada iki kez sinemaya gittik. Birbirinden dağlar kadar farklı iki filmle karşınızdayım bu kez. Bunların ilki çok sevdiğimiz Çağan Irmak'ın Unutursam Fısılda'sı. Ve biz onun bu filmini de yine çok sevdik. Ve bir kez daha "ayy Çağan Irmak filmi ağlatır şimdi" yorumlarından gına geldiğini fark ettik. Evet ağlatıyor, o ayrı. O duyguları, o içte kalışları, o özlemleri, o yalnızlıkları, o sitemkar öfkeleri, o sessiz beklentileri, içe oturuşları ve daha pek çok insani durumu o kadar doğal ve güzel anlatıyor ki ağlayabiliyorsun. Sadece gülmek ya da aksiyon izlemek için sinemaya gidilmez ki en niyahetinde. İnsan hikayelerinden duygulanmak da çok insani bir durumdur ve günümüzün duygusuz dünyasında çok da iyi gelebilir ruha.
Filmde iki kız kardeşin hikayesini izliyoruz. Hatice fırlama, deli dolu, şarkı söylemeye bayılan, girişken, hayat dolu ve daha güzel kardeş. Hanife ise aklı başında, hanım hanımcık, güzel okuyan, anne-baba sözünden çıkmayan, Hatice kadar güzel olmayan, ama "tam evlenilecek kız" olarak tanımlanabilecek uysal kardeş. Hatice hayallerinin peşinden gitme cesareti göstererek sevgilisiyle birlikte İstanbul'a kaçıp, büyük çabalar sonucu müzik dünyasında parlayarak ünlü yıldız Ayperi oluyor. Hanife ise küçük kasabalarının, ailesinin, işle ilgili sorumluluklarının, Hatice'ye kaptırdığı ve sonradan şarkı sözleri olan şiirlerinin ve yine Hatice'ye kaptırdığı gizli aşkının tüm yükünü yüklenerek her geçen gün daha mutsuz, daha sert, daha köşeli bir karaktere dönüşüyor. Ve aradan yıllar geçtikten sonra iki kız kardeş tüm biriktirdikleriyle karşı karşıya geliyorlar. Çağan Irmak o kadar güzel buluşturmuş ki iki kardeşi her birine ayrı ayrı hak vermemek mümkün değil. Hatta en çok içime oturan o şarkı sözleri konusunda bile kendimi Ayperi'ye hak verirken bulacağımı hiç düşünemezdim desem.
Yaşlanmış Ayperi'yi Hümeyra, genç Ayperi'yi Farah Zeynep Abdullah canlandırıyor. İkisi de cuk oturmuşlar rollerine ve harika bir oyunculuk sergilemişler. Ama galiba yaşlanmış Hanife'yi oynayan Işıl Yücesoy filmdeki en favorim oldu oyunculuk anlamında. Mehmet Günsur'un daha iyi oyunculuklarını gördüğümü söylemeliyim. Ne olursa olsun, oyunculuklar müthiş. Müzikler Kenan Doğulu'nun elinden çıkmış, müthiş. Dönem özgürlükler dönemi, 70'li yıllar, rengarenk insanlar, giysiler, müzikler, müthiş. E bu kadar müthişlik bir araya gelirse izlememek olmaz herhalde. Yazmakta geciktim ama hâlâ izlemediyseniz mutlaka izleyin diyorum. Tek kelimeyle müthiş! Not: rimel sürmeden gidin sinemaya. ;)
Gelelim Interstellar, yani Yıldızlararası'na. Film çok güzel, ama ben hâlâ bir bilim-kurgu sevmez olarak hayatıma devam ediyorum! Yani kısaca şöyle diyeyim: bana bu tür konuları bir makale ve kısa bir Youtube videosuyla anlatsanız da olur. Solucan deliğinin nasıl bir şey olduğunu anlayabildiğime pek sevindim, paralel evren olayını falan az biraz anladık başka filmlerden de zaten, bilmem kaçıncı boyutlarda falan dolaştınız, iyi hoş, ama kendimi NASA'da ya da ünlü bir profesörün ileri fizik dersinde gibi hissetmeme de gerek yok üç saat boyunca. Beyin loblarını biraz kıpraştırın yeter, devreleri yakana kadar zorlamayın kısacası. O kadar ilgim ve merakım olsa şimdi zaten burada bu yazıyı yazıyor değil laboratuvarıma kapanmış insanlığı allak bullak edecek bir şeyler buluyor olurdum. Christopher Nolan'ın yönettiği Interstellar çok sertmiş anlayacağınız. Gerçek bir bilim-kurgu severseniz gidin derim.
Kısaca konuya gelelim: dünyamız yok oluyor beyler! Başka bir galakside yeni bir gezegen bulmamız gerek kendimize. Birkaç öncü birkaç "okazyon gezegen ;)" bakınmaya gitti bile. Gidenler memnun ki yerinden, dönmüyorlar seferinden diyemeyeceğiz zira uzayın derinliklerinde heba olmuş gibi görünüyorlar. Yaşam olduğuna en çok inandığımız yerlerden birine gitmek isteyenler el kaldırsın bakalım. Çoluğu çocuğu olan eski pilot yeni çiftçi Cooper benim günübirlik bir geziye bile karar verirken düşündüğümden daha az düşünerek uzaya gidip, dünya zamanına göre onlarca yıl sonra dönmeye gönüllü olarak el kaldırır. Baba işte, n'olacak! Anne olsa asla gitmezdi ailesini bırakıp, peh! Atlarlar uzay gemisine başımızı döndüre döndüre ilerlerler uzay boşluğunda. Dramamine'im nerede benim ayol? ;)
Neyse, bakalım insanlığı yok olmaktan kurtarmak için yaşam olan yeni bir gezegen bulabilecekler mi? Yoksa çoktan gitmişler midir? Dönebilecekler mi? Umduklarını buldular mı? Falan filan. Arada anladığım ve çoğunu anlamadığım, bazılarını ise anlar gibi olduğum ama anlat deseler nasıl anlatacağımı bilmediğim bir sürü uzaysal olay işte. Ama onu bunu bilmem, eğer NASA gerçekten böyle şeylere para ve zaman harcıyorsa yapmasınlar yahu! Dünyayı mahvetmiş insanlığı yok olmasından daha güzel bir ödül olabilir mi Evren için. Zamanı gelince bitip, tükenip gidelim, başka gezegenlere zarar vermeyelim bence. Evet efendim, Interstellar hakkında hiç de bilimsel olmayan, yer yer domestikliğe kaçan yorumlarımı okudunuz. Şöyle bir başlık gördüm ekşisözlük'te - ki normal ayarlara hızlıca dönebilmek adına faydalı olabileceğini düşünüyorum. Zira ben de benzer bir tepki vererek eve gelince Bu Tarz Benim'i açarak bir süre izledim. ;) Öyle bir film işte. İzleyin (ama sorumluluk almam).
İyi seyirler.
2 yorum:
Yorumlar müthiş! :)
Bilhassa Yıldızlararası için olan:) Hayır yanlış anlaşılmasın, ben de süper bir bilimkurgu filmi kurdu değilim hatta hiç "tarzım değil":) Şuna güldüm, kendim anlatacak olsam bu filmi, aşağı yukarı aynen böyle anlatırdım sanırım:) Ha bir de, Amerikalılar hep dünyayı yok olmaktan kurtarıyor da bir türlü mevcut dünyayı karıştırmaktan geri durmuyorlar, onu da söylemezsem içimde kalacak;)
beyza aydın başer,
Kıh kıh.. Yorumları beğenmene sevindim, çünkü hedef kitleme giriyorsun şu an: bu yorumlar aynen bizler gibi bilimkurgu tıntınları için yazılmıştır. :P Bilimkurgu aşıkları ise bizim gibileri parmaklarıyla göstererek dalga geçiyorlardır diye tahmin ediyorum şu an. Yaşasın aynı dilden konuşanlar! ;)
Yorum Gönder