Hafta Sonu Neler İzledik?

Uzun zamandır bir hafta sonu oturup durmadan film izleyelim diyorduk ki bu haftaya kısmetmiş. ;) Daha birkaç hafta sonunu daha çıkaracak kadar film var izlenecek, bakalım bu tempoyla gidersek Mart ayında eritiriz hepsini. 

Önce Birdman ile başlayayım.Her filmini bayılarak izlediğimi Inarritu'nun bu filmini  de merakla bekliyorduk, En İyi Film Oscarı'nı da kapınca bir an önce seyretmek şart oldu. Diğer Inarritu filmlerinden çok farklı bir film olmasına rağmen bu filmi de çok sevdik. Bir kere gözünü/kulağını bir an olsun ayırmadan izlenmesi gereken filmlerden olduğunu söyleyeyim. "Birdman" adlı bir süper kahramanı oynayarak 90lı yıllarda büyük bir üne kavuşmuş olan aktör Riggan (Michael Keaton) son dönemlerde Broadway'de bir tiyatro sahneye koymaktadır. Aradan geçen yaklaşık yirmi yılda sektör değişmiş, ünlülük kriterleri değişmiş,  değişen dünya düzeninin mecraları değişmiş, yani fısıltı gazetesinin yerini 140 karakter, TV reklamlarının yerini Youtube'a düşen bir video almış olabilir. Tiyatro ve sinema, tiyatrodaki bir karakter ile sinemadaki bir süper kahramanın gerçeklik seviyeleri arasında bir uçurum da olabilir. Peki, gerçekliğin sorgulandığı tüm bu devasa değişimler içinde ünlü bir aktörün egosu nasıl korunacaktır? İşte bu film aslında bu diyebiliriz. Oyuncular içinde Michael Keaton gerçekten çok iyi iş çıkarmış. Edward Norton da daha az bir rolü olmasına rağmen her zamanki gibi öne çıkanlardan. Naomi Watts ve Emma Stone da oyuncu kadrosunun diğer önemli isimlerinden. İzlenmeli. 

Stephen Hawking'in ilk eşi ve üç çocuğunun annesi Jane Hawking ile birlikteliğinin hiayesine odaklanan The Theory of Everything (Her Şeyin Teorisi) de mutlaka izlemeniz gereken muhteşem bir film. 21 yaşında ALS hastalığına yakalanan, sadece 2 yıl ömür biçilmesine rağmen şu an hâlâ hayatta olan dünyanın en ünlü fizikçilerinden Stephen Hawking'in ağırlıklı olarak özel yaşamını anlatan film adeta bir mucizenin hikayesi. Aslında ilham veren, insanı umutla dolduran, hayranlık duyulası bir hikaye olmasına rağmen yer yer gözyaşları içinde dünyanın, hayatın, Tanrı'nın adaletine sövmekten de kendimi alamadım. Stephen Hawking'i canlandıran Eddie Redmayne, ünlü fizik profesörünü canlandırmamış, o olmuş! Bu oyunculukla Oscar alamasaydı, daha ne yapması gerekirdi bilemiyorum. Tek kelimeyle muhteşem! En azından Oscar'ın adaletine inandırdı bizleri. ;) Aşkın ve sevginin mucizevi iyileştirici gücünü de adeta kanıtlayan bir hikaye Hawking çiftinin hikayesi. Ve Jane Hawking'in de en az Stephen Hawking kadar özel bir insan olduğunu öğrenmemizi sağlıyor. Kesinlikle izlemelisiniz. 

Sırada Mandalinalar filmi var. Estonya, Gürcistan yapımı bu nefis film 1992 Rusya'sında Gürcüler ile Abazalar arasında kanlı savaşların yaşandığı dönemde geçiyor. Savaş filmi kategorisinde olmasına rağmen savaş sahneleri olmayan, aslında bir dağ köyündeki evinde tek başına yaşayan yaşlı bir adamın evinde ve çevresinde geçen ve yaşlı adamın evine sığınmak durumunda kalan iki farklı cephenin iki yaralı askeri aracılığıyla savaşın anlamsızlığını etkili bir şekilde gösteren, az bütçeyle de harika filmler çekilebileceğinin kanıtı bir film bu. Savaş ortamının insanın içindeki insanlığı nasıl yok ettiğini, insanlığın hakim olmaya başladığı anda savaşın var olamayacağını gösteren bir film. Ölen ha o taraftan olmuş ha bu taraftan, ikisi de insan olduğuna göre ne fark eder ki? İzleyin mutlaka, harika bir film. 


Son olarak Wild (Yaban) filmini izledik. 45 yaşındaki annesini kanserden kaybeden, kocasından boşanan, dertlerine derman olarak uyuşturucuyu ve önüne gelenle seks yapmayı seçen ve bunların da anlamsızlığını fark ederek en sonunda kendini dinlemek, yenilenmek, yeniden yaşadığını hissetmek adına tek başına Pacific Crest Trail rotasını yürümeye karar veren Cheryl'in 3 ay süren hem fiziksel hem ruhsal yolculuğunu anlatan bir film. Aslında bir kişisel gelişim yolculuğu, bir meydan okuma bu yaklaşık 1700 kilometrelik uzun yürüyüş. (Ha sakın ola ki Türkiye'de falan yapmaya kalkmayın bir kadın olarak tek başınıza! Daha ilk gece çadırınızı kuramadan biter o yolculuk! Ne o öyle kadın başınıza kendini bulma yolculuğu falan. Oturun evinizde bulun kendinizi! Yoksa öyle baağyanların fıtratında neler olabilir, söylememe gerek yok, biliyorsunuz.) Neyse, içimdeki Yeni Zelanda'nın elma bahçelerinde dönemsel olarak çalışma isteğini yeniden uyandıran bu film (ben de bunalımda mıyım acaba?) bence çok doğal ve güzeldi. Öğretici, yenileyici ve iyileştirici bir deneyim olarak ilham verici bir fikir sunması açısından da başarılı bir film. Baş rolünde Reese Witherspoon oynuyor ve Cheryl olarak çok başarılı. İzleyin derim. 

İyi seyirler ve iyi haftalar.


3 yorum:

Özge'nin Oltası dedi ki...

Hepsini de bir an önce izlemek istedim :) Wild ve The Theory of Everything listemdeydi diğerlerini de ekledim. Teşekkürler tavsiye için.

Leylak Dalı dedi ki...

Oscar töreninden önce hepsini izlemiştim, ben en çok Mandalinalar çarptı. Bugün de Foxcatcher'i izledim ve çok beğendim, tavsiye ederim...

Imge dedi ki...

Özge,

Mandalinalar'ı ilk sıralara alabilirsin. ;)
Sevgiler..

Leylak Dalı,

Foxcatcher'ı hiç duymamıştım, hemen IMDB izlenecekler listeme ekliyorum unutmamak için.. Teşekkürler..