Harika bir film, harika da bir kitap var bugün burada. Film Brooklyn. Fırsatlar ülkesi Amerika'ya göçmen olarak gelen genç bir İrlandalı kadının hikayesini anlatıyor. Tek başına annesi ve ablasını geride bırakarak çıktığı bu zorlu yolculuğu ve alışma sürecinin zorluklarını atlatmayı başaran Ellis (Saoirse Ronan), yeni ülkesinde yeni bir aşka da yelken açıyor. Her ne kadar aralarında kültür ve eğitim farkı olsa da İtalyan asıllı bir su tamircisi olan sevgilisini İrlanda'da kültürlü, eğitimli ve varlıklı kısmetine tercih edecek kadar da Amerika'yı evi yapıyor. Ee, ruhun nerede özgürse, için nerede kanat çırpıp uçuyorsa orası evindir zaten, değil mi? Onlar eriyor muradına, siz ise dönem dekoru ve kostümleri, kurgusu, anlatımıyla nefis bir film izlemiş oluyorsunuz. 2015 yapımı üç dalda da Oscar adayı olmuş bu filmi izlemenizi öneririm.
Kitap önerim ise hızına yetişmenin mümkün olmadığı bir yazı canavarı olan Ayşe Kulin'den geliyor: Tutsak Güneş. Gerçekten de güneşin bile tutsak olduğu, özgürlüklerin kısıtlandığı, 1984vari bir şekilde Büyük Birader'in herkesin her adımını izlediği bir ülkede, Ramanis Cumhuriyeti'nde geçiyor hikaye. Diktatörlük sistemi ve ramalar (din adamları) kılık kıyafetten, yeme-içmeye, kadınların doğuracağı çocuk sayısından çalışma hayatlarına kadar her konuda söz sahibiler. Yozlaşmış bir düzen içinde Uluhan'ın ardından ülkeyi yöneten Oğulhan'a ve Büyük Saray'ın emirlerine karşı gelmek mümkün değil. Batı'daki bazı kantonlarda hayat daha esnek olsa da Merkez'de nefes almak bile izne tabi neredeyse. Tabi ki hayali bir ülke burası, siz ne sanmıştınız? ;)
Hikayede umut ve uyanış da var elbette. Baskıcı rejimlerde suyun kaynama noktasına geldiğini fark etmeyen kurbağalar gibi yaşayıp giden insanların özgürlüğe hava gibi, su gibi ihtiyaçları olduğunu unuttukları bir noktaya gelebileceğini çok güzel anlatmış Ayşe Kulin. Biraz kör göze parmak açıklığında ve direktliğinde olsa da, altını çizecek ve kendime not edecek pek bir şey bulamasam da yine de sevdim bu romanı ve bu duruşu. Okuyun derim.
Ha bu arada siz bakmayın abuk sabuk açıklamalar yapan sözde eğitim görevlilerine. Okuma oranı arttıkça afakanlar basmaz. Öğrendiğiniz her bilgiyle öyle bir aydınlanırsınız ki etrafınızdaki karanlığı çok daha iyi fark edersiniz. Belki de el birliğiyle yarattıkları bu koyu karanlık fark edilmesin diye cahil ve okumamış kesime ihtiyaç duyuyorlardır. Başka türlü nasıl bir "rektör" böyle bir şey söyleyebilir, değil mi?
Neyse.. Şehirlere bombalar yağarken her gece biz sevmeye, sevişmeye, ruhumuzu beslemeye, umut etmeye, inadına iyi insanlar olmaya, barışçıl çözümler istemeye, üretmeye, gelişmeye devam edelim. Bu dünya yaşanılır bir yer olmaktan çıkıyor insanoğlunun vahşiliği ve çıkar savaşları yüzünden. Madem bu döneme denk geldik, elden gelen en iyisini yapmaktan başka çaremiz yok. Zor günleri hep birlikte atlatabilmek dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder