İki Kitap Daha Biter

İlki su gibi okunan bir Şebnem İşigüzel romanı: Gözyaşı Konağı - Ada, 1876. Adı üstünde Büyükada'da 1876'da geçen bu hikaye, İstanbul'da yaşayan ve dönemin nispeten modern ve ileri gelenlerinden olan bir ailenin küçük kızının gayrimeşru bebeğini gözlerden uzak doğurup çaresine bakması için Ada'daki yazlık konağa gönderilmesiyle başlıyor. Annesinin  üzüntünün de mutluluğun da en yoğun dışavurum şekillerinden biri olduğu için ve kıyıdan bakıldığında bembeyaz parlayarak gözyaşını andıracağı için adını Gözyaşı Konağı koyduğu bu yazlık köşkte kadınların payına da bol bol gözyaşı düşüyor. Mutluluktan mı üzüntüden mi olduğunu okuyup görmenizi öneririm. Kolay okunan, sürükleyici, biraz da Türk filmi/dizisi tadında bir roman bu. Daha önceki kitaplarını okumadığım için karşılaştırma yapamayacağım ama sevdim diyebilirim. Öneririm. 


Semih Gümüş'ün Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz'u da taze bitenlerden. Bizde her dönem bolca bulunan bir profil var baş rolde. Sinan keyfi yere hapse atılıp işkence görmüş düşünce suçlusu bir adam. Onun hapisten sonraki hayatına göz atan bu öyküde doğayla ve aşkla yaralarını sarmaya çalışma çabası anlatılıyor. Bu kadar hırpalanmış bir ruhun doğaya uyum için de aşk için de fazlasıyla çabalaması gerekiyor doğal olarak. Zaman zaman ağır ilerlese ve tekrara düşse de ve aşık Sinan'a pek bayılmamış olsam da romanı keyifle okudum. Öneririm.


Alıntılar

'...Patikanın iki yanı sert çalılarla ve çevreleri telle çevrilmiş bahçelerle kuşatılmıştı. Bahçeler şehirli meraklıları bekler, sırayla satılıp her birine yalandan bir taş ev yapılır, ruhsatı alınır alınmaz birer oda daha eklenir ki yılda yalnızca birkaç hafta gelmek için bütün yıl kilitli dursun bu evler. Benzersiz bir doğa parçasında doğayı yaşıyoruz, ayaklarımızı toprağa basıyoruz da denir...'

'... İnsan doğanın en zayıf türüyken ona kötücül bir akıl ve onunla doğaya hükmetme yetkisi verilmiş. Haksızlık...'

İyi okumalar.

Hiç yorum yok: