Son Okunanlar

En sevdiğimden başlayayım: George Orwell'den Boğulmamak İçin. Yıllar önce TAC'deyken görev icabı okuyup -günümüzde de bizzat yaşadığımız (!)- 1984 ve Hayvan Çiftliği dışında George Orwell okumamıştım. O romanlarını da bayılarak okumuştum. Baktım ki Can Yayınları yazarın bir sürü farklı kitabını yayınlamaya başlıyor ben de teker teker okumaya başlayayım dedim ve bu romanla başladım. Çok da sevdim Boğulmamak İçin'i. O romanlarda da böyle esprili bir dil var mıydı hatırlamıyorum doğrusu, nispeten çocukken okuduğumuz "çok ciddi" romanlardı onlar çünkü bana göre. Ama bu sefer yine çok ciddi bir konuyu -savaşı- ele almış olmasına rağmen hikayenin içinde hoş bir mizah da var. 1. ve 2. Dünya Savaşları'na denk gelen kırk beş yaşında, göbekli, orta halli, evli ve çocuklu sigortacı George Bowling'in ağzından anlatılan romanda savaşın ve "modern" dünyanın tüm boğuculuğunu ve yıkıcılığını hissedebiliyorsunuz. Ondan sonra çocukluğuma, köyüme, eski günlere bir dönüp bakayım demenin pek mümkün olmadığını da.


Alıntılar:

* "...Kutsal Kitap'ı hiçbir zaman anlamazdınız, zaten anlamaya çalışmaz ve bunu istemezdiniz de. Bir tür ilaçtı o, yutmanız gereken, bir şekilde gerekli olduğunu bildiğiniz acayip bir tadı olan bir şeydi. Siva, Nebukadnessar, Ahitofel ve Haşbaddana gibi isimleri olan; uzun kaskatı giysiler giyip Asur sakalı uzatan; tapınaklarda sedir ağaçlarının arasında develerle oraya buraya giden ve olağanüstü işler yapan insanlar hakkında harikulade bir tekerlemeye benziyordu. Bu insanlar yanmış adaklar adıyori kızgın fırınlarda dolanıyor, çarmıhlara geriliyor, balıklarca mideye indiriliyordu..."

* Gerçek şu ki çocukların şiirsel hiçbir yanı yok; onlar vahşi küçük birer hayvan ama hayvanlar tabi onların dörtte biri kadar bile bencil olamaz. 

* Çocuklar için "bağ" derler. Ama ona bakarsanız pranga da denebilir. (Burası bana tanıdık geldiği için alıntılanmıştır ;) )

* "...Bir insanın kalbi durunca -daha önce değil- öldüğünü söyleriz. Bana biraz keyfi geliyor bu. Sonuçta vücudun bazı kısımları çalışmaya devam ediyor; mesela saçlar, tüyler daha yıllarca uzuyor. Belki insan asıl beyni durunca ölüyor, yeni bir düşünceyi idrak etme gücünü yitirince. Bizim Porteous da öyle biri. Olağanüstü bilgili, olağanüstü zevk sahibi ama değişme kabiliyeti yok. Tekrar tekrar aynı şeyleri söylüyor, aynı şeyleri düşünüyor. Üstelik onun gibiler ne kadar çok. İçeriden durmuş ölü kafalar..." 


Diğer iki kitap da kolay okunmasına rağmen bende çok da öyle aman aman iz bırakmayan kitaplar oldu. Aylin Balboa takip edilesi bir genç yazar bana göre. Öykülerini su gibi okuyup bitirdim, anlatım dilini çok sevdim. Hem hüzünlü hem esprili öykülerini, içimi parçalasa da Tımarhane Notları serisini çok sevdim. Tanışmak isteyebileceğiniz genç kalemlerden. Blogu da varmış, takibe aldım bile.

Virginia Woolf da duruşuna hayran ama kitaplarına mesafeli olduğum klasik kadın yazarlardan. Sırf klasik ve kadın yazar olduğu için bile değerli bana göre ama işte Mrs Dalloway'i de kıvranarak bitirmiştim, bu Kendine Ait Bir Oda'yı da sürüm sürüm süründürdüm. Olmadı işte, tutmadı frekanslar. Mrs. Dalloway'i hatırlamıyorum bile desem? Bu kitapta da anlatılan başlık neyse o işte: "Bir kadın eğer kurgu yazacaksa kendine ait bir odası ve parası olmalıdır." İşte kitabı okudunuz. Biraz mahremiyet biraz da maddiyat dönüp dolaşıp kaç farklı şekilde anlatılabilir yahu! Cık, sıktı beni. Saygısızlık yapmış gibi olmayayım Virginacığıma. Kadın haklarını savunma konusunda falan sonuna kadar arkandayız, ama n'olur bir daha kitabını okumak zorunda kalmayayım. ;)

Hadi ben kaçtım. Mavilere, begonvillere, kedilere dönüyorum. İstanbul'a dönmemek için ne yapabilirim, bütün fikirlere, planlara, İso'yu oyuna getirmelere açığım. ;)

Hiç yorum yok: