Hafta sonu şu an vizyonda olan Ekşi Elmalar'ı izledik. Ben Bir Demet Tiyatro'dan bu yana Yılmaz Erdoğan hayranı olduğum için mi bu adamın elin değdiği her şeyi seviyorum, yoksa adam mı gerçekten yetenekli bilemiyorum, ama ne yapsa severek izlemiş ya da okumuşumdur. Yazdıklarındaki duygu yoğunluğunun dozunu da çok iyi ayarladığını düşünmüşümdür hep. Maymunluk yapmadan komedi yapabilen, iki göz iki çeşme ağlatmak için kasmadan üzüntü, sıkıntı, nefret, vs gibi duyguları hissettirebilen yazar ve yönetmenlerden. Kendi doğduğu toprakları anlatırkenki tarzını da çok seviyorum ayrıca. Güzeli görmeyi becerdiği, gülümsetene ve iç ısıtana odaklandığı çok belli.
(Filmi izlemeyi düşünen artık okumasııın!!) Ekşi Elmalar, Hakkari'de Belediye "Reisi"nin ailesi etrafında geçen bir hikaye. 80 ihtilalinden hemen önce başlıyor, ihtilalle birlikte ülkenin olduğu gibi AP'den aday olan Reis'in de hafiften tadı kaçıyor. Yılmaz Erdoğan'ın canlandırdığı Aziz Reis'in tutkulu bir tarafı var. Kafasında Hakkari'nin dağlarıyla ilgili projeler dönüp duruyor, güzel giyinmeyi seviyor ve elma bahçesinin üstüne titriyor. Üç tane de birbirinden güzel kızı var, ama evde ters bir baba ve koca olan Reis, onları da çok sıkarak yetiştirmiş ve evlendirmeye hiç niyeti yok gibi görünüyor. Reis'in kızlarını canlandıran Songül Öden, Şükran Ovalı ve Farah Zeynep Abdullah çok doğal ve başarılı oynamışlar. Kızların talipleri arasında da en favorim mühendis bey Fatih Artman oldu. ;)
Büyük kızların evlenip çoluk çocuğa karışmaları, Reis'in siyaseten,maddi açıdan ve elbette ruhen düşüşü, evlerini, bahçelerini bırakıp Antalya'ya taşınmaları, hastalıklar falan derken neşesiyle hüznüyle sıcacık bir aile ve dönem hikayesi izlemiş oluyorsunuz. Bu arada dekor ve kostümler de hayran kaldığımı belirtmeden geçmeyeyim. Özellikle de Reis'in evi ve yayla-şehir arası göç sahnesi ve yaylaya adeta minik bir şehir kurdukları bölümler, Hakkari'nin dağları arasında çekilen fotografik görüntüler beni mest etti.
Hüzünlendiğimiz çok yer olsa da evin en küçük ve en cesur kızı Muazzez sayesinde "aşkın cesaret istediğini" de görünce keyfimiz yerine geldi. Zira Özgür'ü en son Che Guevera'dan hallice gördüğümde bu çocuğu bir daha göremeyiz demiştim. ;)
Sonuç olarak, mutlaka gidin bu filme. Bu kötü dönemde bu deveyi gütmek zorundaysak sığınacağımız tek yer sanat. Ha bu diyardan gideceksek de sığınacağımız yer aynı bence. Ruhu şifalandırmak lazım: sinemayla, tiyatroyla, kitapla, müzikle, doğayla... Başka çıkar yolumuz yok.
(Fotoğrafları buradan aldım.)
(Fotoğrafları buradan aldım.)
3 yorum:
Defalarca tvde tanıtımını gördüm eğlenceli bir fılme benziyor. ☺
Doğru söylüyorsunuz. Şu zor günlerimizde ruhu sanatla,kitapla,doğayla şifalandırmak gerek.İlk fırsatta izleyeceğim bende.Sevgiyle...
Tuğba ve Mehtap,
Mutlaka tavsiye ederim. İyi gelecek, eminim.
Sevgiler.
Yorum Gönder