Haftasonuna girerken sizlere iki film ve bir de kitap önerisinde bulunmak istedim. Biri şu an vizyonda olan Pedro Almodovar filmi: Julieta. Julieta adında orta yaşlı bir kadının sevgilisiyle birlikte Madrid'den Portekiz'e taşınmak üzereyken yıllardır görmediği kızına dair aldığı bir haber üzerine son anda Madrid'de kalmaya karar vermesiyle başlıyor film. Ardından da kocaman bir kadın ağırlıklı -elbette öyle olacak, sonuçta bir Almodovar filmi bu- aile hikayesi çıkıyor. Nobel ödüllü yazar Alice Munro'nun üç ayrı hikayesinden uyarladığı bu son filmini de çok beğendim ben doğrusu. Julieta'nın gençlik ve orta yaşlılık dönemlerini oynayan Adriana Ugarte ve Emma Suarez'in oyunculuklarını da çok başarılı buldum. Temelde biraz hüzünlü bir "iç acısı" hikayesi olsa da film, geçtiği ortamlar, oyunculuklar ve hikaye genel olarak çok güzel. İzleyin derim.
Sırada bir Türk filmi olan Dünyanın En Güzel Kokusu var. Mustafa Uğur Yağcıoğlu'nun 2015 yapımı filminde oyunculuğunu çok sevdiğim Rıza Kocaoğlu ve Tuba Ünsal ikilisi oynuyor. Konunun da iki kankanın "yaşımız geçiyor, evlenecek birini bulamadık, bari çocuk yapmak için evlenelim de sonra ayrılırız" tadında bir evlilik gerçekleştirmeleri olduğunu vizyona girdiği sıralarda duymuştum. Yine de oyunculukları merak ettiğim için izleyeyim dedim. Ama beklediğim yerden değil beklemediğim bir yerden etkilendim filmde! Kısacası oyunculuklara çok bayılmadım bu kez - Tuba'nın filmin sonundaki doğal video çekimi sahnesi hariç. Rıza Kocaoğlu'nu abartılı buldum bu kez. Ama "konuyu biliyoruz nasılsa ya" lakaytlığıyla izlerken asıl hikayede gizli bir sürpriz -pek de harika olmayan- olduğunu görünce biraz dağıldım açıkçası. O yüzden izlemeye değer, değişik bir senaryo olduğunu söyleyebilirim. Karar sizin...
Lupita Ütü Yapmayı Seviyordu
Parola falan değil kitap adı. ;) Acı Çikolata romanıyla tanıdığımız Laura Esquivel'in son romanının adı. Lupita, Meksikalı bir kadın polis. Başarı, güzellik ve zenginlik gibi günümüz dünyasının "hayatta var olma" kriterlerinin yakınından bile geçmeyen gerçek bir kadın, gerçek bir insan. Ütü yapmayı sevdiği gibi kafa çekmeyi de sever, kendine acımayı sever, çıngar çıkarmayı sever, sevişmeyi sever, falan filan... Ancak tanık olduğu bir cinayetle birlikte kendini maceralı bir yolculuğun içinde bulur. Lupita bu gizemi çözmeye çalışırken kendi geçmişiyle ve benliğiyle de yüzleşecektir.
Lupita karakterinin özündeki o naiflik ve iyiliği ve adalet duygusunu çok sevdim. Sanırım ana karaktere kanım kaynadığından ve Laura Esquivel'in anlatım dilini sevdiğimden kitabı severek okudum. Ama ister istemez Acı Çikolata ile karşılaştırdım ve açıkçası o romandan aldığım keyfi bu kez alamadım diyebilirim. Sık sık koptuğumu hissettiğim oldu okurken. Yine de kıyamam benim tatlı Meksikalıma. Bir bakın bakalım derim. Ama Acı Çikolata'yı okumadıysanız, asıl onu tavsiye ederim.
Hepinize iyi hafta sonları!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder