3. İstanbul Tasarım Bienali: Biz İnsan Mıyız?

3. İstanbul Tasarım Bienali, sadece "Biz İnsan Mıyız?" temasıyla bile ilgimi çekmeyi başarmıştı Kaş'ta açılışını okuduğumda. 

"İnsan ve tasarım arasındaki yakın ilişkiyi inceleyen Bienal'de insan anlayışıyla birlikte tasarımın da evrildiği görülüyor. Tasarım insana hizmet ediyormuş gibi görünse de asıl amacı insanı yeniden tasarlamak. Her şeyin tasarlandığı bir devirde yaşıyoruz: Büyük bir özenle şekillendirdiğimiz kişisel görünümümüz ve dijital kimliğimiz, bizi çevreleyen kişisel cihazlar, yeni maddeler, arayüzler, ağlar, sistemler, altyapılar, veriler, kimyasallar, organizmalar ve genetik kodların hepsi tasarlanıyor. Tasarım artık dünyanın ta kendisi olmuş durumda." 

İlgi çekici bir tema ve açıklama olunca Cumartesi günü Bienal'in Galata Özel Rum İlköğretim Okulu'ndaki bölümünü gezmeye karar verdik. DEPO ve Studio-X'te de sergiler devam ediyor 20 Kasım'a kadar. 

Bienal küratörleri Beatriz Colomina ve Mark Wigley, açılış öncesi yaptıkları basın açıklamasında temel olarak 8 önermenin belirlendiğini söylemişler:
  • Tasarım daima insanın tasarımıdır.
  • İnsan tasarlayan canlıdır.
  • Türümüz, sonsuz tasarım katmanları arasından durmaktadır.
  • Tasarım, insanın kabiliyet alanını kökten genişletir.
  • Tasarım sürekli köklü eşitsizlikler yaratır.
  • Görmezden gelmenin tasarımı bile tasarımdır.
  • "İyi tasarım" anesteziktir.
  • Anestezik tasarım insanlığa dair önemli sorular sorar.

Biz her zamanki gibi en üst kattan başlayarak aşağı devam ettik. Üst kata yayılmış Homo Cellular bölümüne de bayıldık. İnsanın cep telefonlarıyla birlikte yaşadığı çarpıcı dönüşümü anlatan bölümün çok ilginizi çekeceğini düşünüyorum. Cep telefonunun zenginde de yoksulda da yeni bir his yarattığını, bir yandan koruma bir yandan da savunmasızlık hissi verdiğini görüyoruz. Su ve yemek sonrası en değerli varlık o. Bedene sürekli yapışık olan cep telefonu, mimarinin yerini almış durumda. Yeni sığınağımız olmuş gibi adeta. 


Selfie tutkusundan, telefonlarımızla ilgili istatistiklere, cep telefonlarının akıllılaşmasıyla birlikte günde onlarca kez yapmaya başladığımız parmak hareketlerine, eskinin "tuğla"larından, iş adamı telefonlarından yeni modellerin ortaya çıkışına kadar pek çok panoda günümüzün belki de en önemli teknoloji tasarımlarından birinin hikayesi duruyor karşımızda. Terastan kilise binası ve arkasındaki denize bakmadan ayrılmam buradan hiçbir zaman. Ama önlerindeki telefona bakmaktan güzelim günbatımlarını, dolunayları kaçıranlar var günümüz dünyasında. Ara kattaki duvar fotoğrafı onlara ithaf edilmiş. ;)


Tasarım ile olan bağını çok anlayamamış olsam da Ape Law (Maymun Yasası) bölümünü de çok sevdim. 2015 yılında Endonezya'da çıkan ve Uzakdoğu'nun pek çok yerine yayılan yangınların hem iklim hem de bölgede yaşayan orangutanların nüfusu üzerinde nasıl olumsuz etkiler yarattığını anlatan ve oradan Jean Jaques Rousseau'nun Eşitsizliğin Kökenleri'ndeki maymunların insanlaşabilme potansiyelleri olduğuna dair bulgulara ve Arjantin'de bir kısım insan haklarını kazananan Sandra adlı orangutana uzanan etkileyici bir odaydı burası. (Hımm, tasarımla ilişkiyi yazarken çözdüm galiba. İnsanın çevresini, doğayı, eko-sistemi dönüştürmesinden mi bahsediyor acaba?)

  
Aşağıdaki ekranların önünde ne yaptığımı soracak olursanız hemen söyleyeyim: insanın dünyayı istila etme sürecini inceliyorum. İçimden "Tüh, İtalya'ya da geldiler tükürdüğümün homo sapiensleri!" falan diye saydırarak. ;) Yan taraftaki ise Hint Pasifiği Tarih Haritası. Artık var olmayan eski baskın rejimlerin ve sömürge imparatorluklarının kendilerini tanımlamak için ürettikleri görüntüleri kullanarak oluşturulmuş.


Gelelim dikkatimi çeken diğer işlere. Sağ altta örümceğin ağ tasarımı var. Daha güzel ve doğal bir çalışma olabilir mi? Yanımda aynı işe bakan sevgililerden erkek olanı kıza dönüp "E örümcek nerede?" diye müthiş bir soru sordu. Hakikaten nerede bu örümcek? Ne yaptınız ona Bienal uğruna? Orangutan hakları var da örümcek hakları yok mu, hı? ;) Üstteki fotoğraf Japonya'daki Fukuşima Nükleer Enerji Santralinin bir numaralı reaktörünün kontrol odası. 11 Mart 2011'de dünyanın üçte birini kirlettiği düşünülen nükleer kazadan hemen sonraski görüntüsü.


Yukarıdaki kolajdan devam ediyorum. Üstte solda ve aşağıda ortada gördüğünüz haritalar mültecilerin göç rotalarını ve NATO'ya ait sularda göz göre göre ölüme terk edilen bot olayını gösteriyor. Sol atta ise petrol endüstrisini müzelik ederek tarihe gömmek isteyen İngiliz John Palmesino ve Ann-Sofi Ronnskog'un Petrol Müzesi işinin sergilendiği oda var.

İnsan bedeninin mükemmel bir tasarım olduğunu düşünenler el kaldırsın! Ben de onlardan biriyim ve oturup ameliyat falan izleyecek kadar da insan anatomisini merak ederim. Siz de bu anlamda bana benziyorsanız, giriş katındaki çalışmalar ilginizi çekecektir.


Ali Kazma'nın bu kattaki kadavra incelenen Anatomi videosu dışında diğer katlardan birinde Norveç'in Svalbard adasında biyoçeşitliliği korumak adına değişik tohumların saklandığı bir depoyu filme aldığı bir video çalışması da vardı. En sağda yer alan Alman çalışması Cam Adam'da da transparan bir derinin altında bedenin iç tasarımının neye benzediğini bize gösteriyor.

Bunlar Bienal'den benim seçtiklerim. Daha pek çok video ve yerleştirme sizleri bekliyor ama zaman da daralıyor, aklınızda olsun. Bu hafta sonu 3. İstanbul Tasarım Bienali sona erecek. O yüzden planlarınızı şimdiden yapın derim. Giriş ücretsiz. Rehberle gezmek isterseniz saatlerini öğrenip, kişi başı 20 TL vererek rehberli turlara da katılabilirsiniz.

Şimdiden iyi gezmeler.   

3 yorum:

İki Kum Tanesi dedi ki...

Yine gezdim ve bilgilendim sayende , sağol. Sağdaki filmi de en kısa zamanda izleyim, hep unutuyorum :)

Mutlu Eller dedi ki...

Ben de gitmek istiyorum, başarabilirsem bu hafta sonu:)

Imge dedi ki...

Füsun T,

Rica ederim, ne demek. ;) O filmi bulabilsem bizimkilere verecektim ben de, gerçi biraz ağır olacaktı onlar için :P Ama zaten kaybetmişim. Mutlaka izle. Ben çok sevmiştim.

Semi M. Eller,

Başarabildiniz mi? ;)