Hanoi Vol. 2

Gelelim günlük şehir turu sırasında gördüğümüz şehrin en önemli anıt ve binalarına. Bunların en etkileyici olanı hiç kuşkusuz Ho Chi Minh Mozolesi. Dışarıdan bakıp da bir şeye benzetemeyebilirsiniz. "Ne var ki canım, bildiğin anıt mezar işte" diyebilirsiniz. Ama içinde Ho Chi Minh'nin kendisinin yattığı bir oda bulunuyor ki tüylerinizi diken diken ediyor. Aslında Ho Chi Minh ölümünden sonra sadece fikirleriyle yaşamak isteyen, putlaştırılmamak için mezarının bile olmamasını, yakılmayı tercih eden bir lidermiş. Ancak o dönem Komünist blokta Sovyetler Birliği öncülüğünde vasiyetine karşı çıkmak pahasına bile olsa ciddi bir bütçe ayrılarak birtakım kimyasal işlemlerden geçirilen bedenin olduğu haliyle saklanmasına karar verilmiş. Şimdi Ho Chi Minh'nin naaşı -sanki ayağa kalksa kimseyi şaşırtmayacak kadar canlı bir şekilde- burada ziyarete açık bir şekilde duruyor. Başında askerlerin nöbet tuttuğu odada konuşmak, fotoğraf çekmek, şapka ya da uygunsuz kıyafetle gezmek yasak. Bu görüntüden bile nasıl etkilendim, Atatürk'ün bedenini aynı işlemle korumayı becerip Dolmabahçe'deki yatağında görseydim ne olurdum diye düşünmeden edemedim. Vizyoner ve devrimci liderler kadar saygı duyduğum bir şey yok sanırım. Hele bugün hissettiğimiz çaresizlikleri düşününce, halklara sağladıkları faydanın muadili yok diye düşünüyorum. Ho Chi Minh de değeri bilinen, halkı tarafından büyük bir saygıyla ve sevgiyle anılan bir lider. Mozolenin hemen karşısında da Hanoi Parlamento Binası bulunuyor. 


Mozolenin yan tarafında başlayan Başkanlık Sarayı kompleksinde ise Ho Chi Minh'nin 1954-69 arası yaşadığı ve ülkeyi yönettiği yeri görüyorsunuz. 1900lü yıların başında Fransızların yaptığı sembolik Saray'ı kullanmayıp, yaşadığı yeri ve çalışma ofisini çok sade ve geleneksel tutan Ho Chi Minh, mango ağaçlarının bulunduğu bahçe ve balıkların olduğu göl ile bizzat ilgilenmekten de büyük keyif alırmış.



Bu huzurlu bahçede biraz zaman geçirdikten sonra  sıradaki durağımız Vietnam Etnoloji Müzesi oluyor. Ülkenin etnik çeşitliliği ve kültürüne dair ilgi çekici pek çok bilgi edindiğimiz bu durağı çok sevdiğimi söylemeliyim. Yaklaşık 90 milyonluk nüfusa sahip ülkede 54 farklı etnik grubun kendi kültürlerini sürdürerek barış içinde yaşadıklarını biliyor muydunuz? Yakın dönemde savaştan çıkmış yoksul bir toplum olmaları mı, inandıkları Budizm dininin etkisi mi, doğuştan barışçıl genlere sahip olmaları mı bilmiyorum ama çok imrendim bu duruma doğrusu.

Ağırlıklı olarak tarım (pirinç) ve balıkçılıkla uğraşan bir toplum olduğu için müzede göreceğiniz araç gereçler de bunlarla ilgili haliyle. Alttaki kolajda 800 farklı balık ağı taşıyan bir bisiklet görüyorsunuz, ki kendisi gayet gerçek hayattan alınmış bir örnek. Hemen yanında güvercin yakalamak için oluşturulmuş bir tuzak var. Altta meşhur konik şapkaların yapımı anlatılıyor. Belki bu yaz Kaş'ta bir Vietnamlı olarak beni de bunlardan biriyle görebilirsiniz. ;) Sol at köşede bambu çubuklarından yapılmış Ay Takvimi bulunuyor. Onun dışında bir sürü geleneksel giysi çeşidi, ayinlerin ve dini ritüellerin bir parçası olan her türlü gereç, dekor, vs, av aletleri ve daha pek çok şeyi görebilirsiniz bu müzede.


Tabi bu bahsettiklerim müzenin içinde yer alanlar. Ama bir de dışı var gezilecek. Orada da geleneksel evler, su kuklaları, mezarlar, oyun alanlarıyla da görülecek bir sürü şey olduğunu unutmayın. Enine uzanan evler kadınların, dikine uzananlar ise erkeklerin bir arada yaşadıkları evleri temsil ediyor. En sağda yerde gördüğünüz tuğla benzeri şey ise Vietnamlı minik kadınların mutfakta yemek pişirirken oturdukları tabure. Alt sırada üzerinde hamile kadınlar ve cinsel organlarını sergileyen erkek ve kadın figürlerin olduğu, bambu kalasları ile çatısı yapılmış yapı ise otuz kişinin gömülebileceği büyüklükte bir mezar aslında. Figürler ölümü ve doğumu/yaşamı simgeliyor. Ölümden sonra yaşama inandıkları için ölüler dışında tabak, çanak, araç, gereç de koyuyorlarmış bu mezarlara. Hani öteki hayatta hazırlıklı olsun gidenler diye.


Çıkışta bambu salıncakta sallanmak ister misiniz? ;)


Sırada Temple of Literature var, yani Edebiyat Tapınağı. Vietnamlılar eğitimin önemine çok inanan bir toplum. Çocuklarının iyi bir eğitim alması her ailenin en önemli önceliğiymiş. "Oku, kendini kurtar, bizim gibi çiftçi olup ayda 100 USD ile geçinmek zorunda olma," der çoğu aile çocuklarına diyor rehberimiz. 1070 yılında İmparator Ly Thanh Tong tarafından Kofüçyüs'e adanan bu tapınak da ailelerin çocukları iyi üniversitelerde eğitim alsın diye adaklar adadıkları yerlerden biriymiş. Aynı zamanda Vietnam'ın ilk üniversitesi burası. Bizim ziyaret ettiğimiz gün de ortalık ana baba günüydü diyebilirim.


Curcunadan dolayı çok fazla fotoğraf çekemediğimiz bu tapınakla ilgili şurada daha detaylı fotoğraflar görebilirsiniz. Özellikle uzun ömür, şans ve bereketin simgesi olan kaplumbağanın üstünde duran turna heykeli ilgi çekiciydi. İnsanlar turnayı okşamanın kendilerine şans getireceğine inandıkları için o bölüm ayrıca kalabalıktı.

Şehir turunun kapanışını otellerimize bisikletli tuk-tuklarla dönerek yaptık. O deli trafiğin içinde bir de tuk tukların olması gerçekten inanılmaz! Kavşaklarda yeşil ışık yandığında falan üstünüze üstünüze gelen araba ve motosikletler arasında kaderci olmamak mümkün değil. ;)


Aslında bu tuk-tuk turuyla birlikte şehrin değil Vietnam'ın kapanışını yaptık diyebilirim. Çünkü tuk-tuk bizi otele bıraktı, ama oradan bavullarımızı alıp Siem Reap'e uçmak üzere doğru havaalanına gittik. Ama Vietnam'la ilgili anlatmadığım bir rüya gün daha kaldı, Ha Long Bay'de geçirdiğimiz o gün. Onu da haftaya anlatırım artık.

Herkese iyi hafta sonları!

4 yorum:

Zeugma dedi ki...

Aman Tanrım, neredeyse her cümlenden hayatımda hiç duymadığım ayrı bir detay öğrendim. Her biri ayrı şaşırtıcı.
Zaman su gibi akıp gitmiş besbelli. Okurken bile bir merak bir heyecan bende :))
Hayran olunası biçimde, dolu dolu aktarmışsın her şeyi.
Teşekkürler İmgecim. Emeklerine sağlık.
Sevgilerr...

Imge dedi ki...

Zeugma,

Gerçekten rüya gibi bir geziydi, bambaşka bir dünyaya tanıklık edip bir sürü güzel deneyim edinip geldik. O yüzden buradan bir kısmını bile aktarabiliyorsam ne mutlu bana. Güzel yorumuna teşekkürler Zeugmacım.
Sevgiler.

Esin Bozdemir dedi ki...

Sıra dışı bir gezi oldu bu İmge'cim... harikasınız.
Gezinin ardından şu postları hazırlarken eminim bir kez daha yaşıyorsundur o anları! Emeklerine sağlık, güzel güzel anlatmışsın :))
Sevgilerimle..

Imge dedi ki...

Esincim çok teşekkürler. Gerçekten de gezinin kendisi kadar seviyorum sonrasında yazma bölümünü. Gezi deneyimini uzatmanın yollarından biri benim için ;)

Sevgiler.