İki Kadın Venedik'te Çocuklar Gibi Şendik ;)

Bu baharı küçük bir anne-kız kaçamağı yaparak benim için yeryüzündeki cennet olan İtalya'da karşılayalım demiş ve biletlerimizi alıp, rotamızı çizmiştik. Annem Venedik'i daha önce görmediği için önce üç gün orada kalacak, sonra da trenle Roma'ya geçip iki gün de orada oburluk yaptıktan sonra dönecek şekilde plan yaptık. Daha doğrusu planlar benden gezmesi ikimizden oldu. ;) 

1 Nisan öğleden sonra geldiğimiz Venedik'te neredeyse San Marco Meydanı'ndaki Çan Kulesi'nin dibinde kaldık desem yeridir. Hotel San Zulian'ı herkese tavsiye ediyorum. Gezi planımız belli olur olmaz yer ayırttığım için çok iyi bir fırsat da yakaladığımızı söylemem gerek. Orada kalırken fiyatlara kontrol ettiğimizde bile bizim ödediğimizin üç katı olduğunu görerek daha da mest olduk. San Marco'ya üç dakika, Rialto Köprüsü'ne beş dakika, en uzak mesafe diyebileceğimiz Galleria dell'Accademia'ya ise on beş dakika mesafedeki bu üç yıldızlı otel, konumu ve yeterince geniş ve temiz odası ve banyosu ile tam aradığımızdı doğrusu. 

  
Tur rehberi olarak üçüncü gidişim olmasına rağmen yine içimden gelen her köşede fotoğraf çekme isteğine karşı koymayı beceremedim. Bu kez yüzlerce fotoğrafıma ek olarak onlarcasını çektim. Annemin şaşkınlığı ve hayranlığı ise inanılmazdı. Az gezen bir kadın değildir kendisi. (Kime çekmişim acaba? ;) ) Ama Avrupa'da her yer az çok birbirine benzer, klişe sözünün burası -ve hatta Roma- için hiç de geçerli olmadığını bu gezide bizzat yaşadığını düşünüyorum. Ve "bir daha dünyaya gelirsem İtalya'nın bir köyünde bile olsa İtalya'da doğmak isterim" derken ne demek istediğimi de gezinin sonunda tamamen anlamıştı. Neyse... 

Fotoğraflarla devam edelim. Rialto Köprüsü geçen sene Nisan'da tadilattaydı. Bu sene açılmış. Altında gün batıralım diye oturup saatlerce sohbet ettiğimiz gün unutulmazlarım arasında yer alacak. Gelip giden içkiler değişse de sohbetin keyfi hiç değişmedi. Ve taa nerelere gidildi, kimler anıldı, kimlerin kulakları çınlatıldı...


Şehrin en güzel noktalarından biri olan Accademia Köprüsü'ne de hem gündüz, hem günbatımında hem de gece uğradık. Her seferinde manzarayı hayran hayran izleyerek, rüya şehri bir kez daha zihinlerimize kazıdık. Hatta bu kez Galleria della'Accademia'ya da girdik. Kişi başı 12'şer Euro'larımızı hazırlayıp kuyruğu bitirmiştik ki gişe görevlisi "bugün Pazar olduğu için bedava" deyince şanslı günümüz olduğuna karar verdik. ;) O yüzden aklınızda olsun, bu müze gezisini denk getirebilirseniz Pazar'a ayarlayın. 


Accademia Müzesi, tıpkı Floransa'daki adaşı gibi en bayıldığım müzeler arasında yer almadı. Floransa'da en azından yakışıklı Davut'u görmüştük, bunda o da yoktu. Gerçi gitmeden önce eserlerin hangi dönem olduğuna bakıp durumu az çok anlamıştım ama yine de merak işte. Neyse ki, çok yoran bir müze değil. 14.-18. yy arası eserlerin olduğu müzede biz pek 18. yy'a ulaşamadık. Daha önceki dönemlerin Meryem'li İsa'lı resimleri de bana pek iç açıcı gelmez. Ama yine de Tintoretto, Bellini, Titian ve Veronese'in etkileyici tablolarını görmek bile başlı başına güzeldi.


Tabi ki bol bol yeme ve içme molası verdik. Geçen sene verdiğimiz şu molaların dışında yeni keşif olarak nefis deniz ürünlü spagettisi  (iki kişilik bir porsiyondu bence) ve lazanyasıyla Osteria Barabao'yu da listeye ekleyin derim.


Venedik'te anneme de göstermek istediğim özellikli duraklardan Müzik Müzesi, Modern Sanat Galerisi ve yangın çıkışı kanala açılan nefis sahaf ve kitapçı Libreria Aqua Alta'yı da gösterdim. Girmediğimiz ara sokak, üstünden defalarca geçmediğimiz kanal köprü, oturmadığımız meydan, bakmadığımız dükkan vitrini bırakmayana kadar şehri arşınladık diyebilirim. Sadece meydanlarda bile klasik müziğe doyduk. Kaldı ki şehrin her yerinde harika etkinlikler vardı her gece, onların hiçbirine gitmememize rağmen sanat dolu günler de geçirmiş gibi hissediyorum ben. Çünkü İtalya'da şehirler birer müze bana göre. Yani her gün değişik bir şeyler görmeyi başardık. Ve evet, bu bizim değil, Venedik'in başarısı aslında.



Yarım gün de kendimiz zaman kaybetmemek adına Viator'dan Murano&Burano&Torcello Adası turu alarak 4,5 saatimizi bunlara ayırdık. Diğer türlü neredeyse bir gün ayırmak gerektiğini bildiğim için bu turu tercih ettim. Ama keşke Torcello olmayanını tercih etseymişiz, çünkü Murano'da cam atölyesi dışında bir şey görmek mümkün olmadı -ki bu çok da önemli değil- ve Burano annemin içinde kaldı -bu önemli. Torcello, Venedik'in en eski mozaiklerine sahip ilk katedrallerinden birine ev sahipliği yaptığı için özellikliydi. Ama biz Murano ve özellikle Burano sokaklarında daha fazla dolaşabilmeyi tercih ederdik. Burano rengarenk evleriyle yine çok keyifli bir masal adası gibi çıktı karşımıza. İlk ziyaret için 50 dakika az bir süre oldu tabi. Biraz daha uzun zamanımız olabilirdi bu adada. Dantel dükkanları ve yeme içme durakları gezinin içimizde kalan tek şeyi oldu. Sadece bir tur atıp, biraz fotoğraf çekip dönebildik vaporettomuza.


Bu da Torcello özet ;)) 

Rüya gibi bir üç günün ardından 4 Nisan sabahı Roma'ya gitmek üzere Santa Lucia Tren İstasyonu'ndan kalkacak trenimize Rialto'dan bindiğimiz vaporetto'muzla ulaştık. Yaklaşık 15 dakika süren bu vapur yolculuğu da Grand Canal'ın görmediğimiz diğer bölümünü bize gösterdi. Sanki bir film setinde gibiydik, sabahın köründe yine tüm estetiğiyle gözlerimizden kalpler fırlamasına neden oldu güzellik!

 
Venedik bize çok iyi davrandı yine. Üç gün içinde hiç yağmur yağmadığı gibi üstüne üstlük Nisan ayının ilk haftası için son yirmi yılın en sıcak havasına denk geldik. Bakalım Roma da bir güzellik yapacak mı bize? Trene yerleştik, geliyoruuuz! ;)

Not: Venedik ile ilgili tüm yazılarım için aşağıdaki link'e tıklayabilirsiniz.  

3 yorum:

Klio'nun Şarkısı dedi ki...

Ah Venedik! Geçen sene annemle yaptığımız seyahati andım ben de. Ama o zaman yağmur vardı, hatırlarsın İmge:)
Anneciğinle keyfiniz bol olsun, nice güzel gezileriniz olsun. Biz de baharı annemle ve çocukluk arkadaşımla Ayvalık-Assos- Kaz Dağları'nda karşıladık:)

Adsız dedi ki...

Herşey çok güzeldi İmgecim,ruhuma ve bedenime çok iyi geldi bu şahane şehirler,çok özenle program yapmışsın,içimize sindire sindire gezdik "Avrupa'nın heryeri birbirine benziyor "sözümüde geri aldım😄Sevgiler🙏❤️

Imge dedi ki...

Sezercim,

Hatırlamaz mıyım hiç! Hem de Nisan sonu gibiydi. Ben ilk gidişimde Ağustos ayıydı ve fırtınalı yağmurdan dolayı Murano'yu görüp Burano'yu gezemeden dönmek zorunda kalmıştık. Ah Venedik, bu kez kıyak geçti bize. ;P

Eminim sizin geziniz de çok keyifli olmuştur. Takip ettim tabi ki, yazacaksın da değil mi? ;)

Sevgiler.

Annoşum,

Kesinlikle süper yaptık. Tekrarını da yaparız umarım. Yarın da Roma yazısı geliyor, asıl orada senin sözlerinden bazı seçmeler var. Bence kaçırma. ;) Öptüm koccaman!