Washington DC - National Gallery of Art, Downtown ve Yemek Molaları

Washington'da National Mall'u gezdikten sonra da çilem bitmemişti, sevgili dostlar. Müzeler durağında başladığım yere döndüğümde saatlerce ve kilometrelerce yürümüştüm. Bu kez National Gallery of Art'ı gezmeden önce minik bir atıştırmalık molası vereyim diyerek Sculpture Garden'a girdim. Burası da National Gallery'ye ait. Ortada kocaman bir süs havuzu -en güzeli de yorgun ayaklarınızı sokabileceğiniz buz gibi bir suya sahip olması- kafesi ve bahçesindeki modern heykelleriyle görülesi bir yer. Kayanın Üstündeki Filozof'un hemen karşısında, ördek rampasının yanına kurulup ayaklarımı uzatarak biraz enerji topladıktan sonra asıl maratona hazırdım.  


National Gallery of Art, çok güzel bir sanat müzesi. Doğu ve Batı binaları olarak ikiye ayrılmış ve Doğu tarafı daha modern eserlerin sergilendiği bölüm. Ben Batı binasının çok büyük bir bölümünü gezebildim. Daha fazlasına enerjim yetmedi doğrusu. Ve içimde kalan şey de aslında  o müzeler adası oldu bu şehirle ilgili. Çünkü ne Downtown ne de diğer yerler burası kadar keyifli değil bana göre. Ama diğer yerler o kadar çok zaman ve enerji tüketiyor ki, üç gün içinde ne yazık ki her şeye zaman kalmıyor dolayısıyla. Üstelik müzelerin neredeyse tamamı ücretsiz bu şehirde. Bu anlamda Londra'ya benziyor. 

Heykel bahçesinden sonra buranın zemin katındaki heykellere de bayıldığımı söylemeliyim. En çok Canova, Rodin ve Degas favorim olsa da Paul Manship ve Hiram Powers gibi Amerikalı heykeltraşların bölümleri de çok güzeldi.  



Üst katta ise nefis yağlıboya tablolar vardı 13.-19. yy arası hem Avrupalı hem Amerikalı ressamlara ait. Ama sanırım heykeller bölümünde o kadar çok fotoğraf çekmişim ki burada artık çekmekten sıkılmışım. ;) Neyse, dediğim gibi Doğu binasını da gezemedim başta da dediğim gibi çünkü zaten artık yavaş yavaş akşam kahvesi için Yaprakcım'la buluşma zamanı geliyordu. Gerçi kahve yerine buz gibi birer bira içmeyi tercih ettik o sıcakta ama olsun. (Kızım senin minnacık hallerini biliyorum ayol, ne ara büyüdün de bana kendi şehrinde bira ısmarlıyorsun bakayım diye yanaklarını sıkıştırasım geldi ama kendimi tuttum tabi. ;) Geyik bir yana, küçük kuzenleri falan ne istediğini bilen genç bir kadın ya da delikanlı olarak karşında görmek çok değişik ve güzel bir duygu. Kendilerini severek takip ediyoruz. ;)

Alışveriş..

Ertesi gün, yine kendi başımaydım. O günü de biraz alışverişe ayırdım. Alışveriş için bence Georgetown'ı tercih edin. Az katlı binaların altına sıralanmış dükkanlarıyla gezmesi çok daha keyifli doğrusu. 


Hem aralarda soğuk bira ve atıştırma molası için Ri Ra Irish Pub ve Old Glory gibi yerler de bulabilirsiniz. Old Glory'de isimleri altın metal plakalarla bara çakılmayı hak edenler kimler diyorsanız onlar yılda 100'ün üstünde viski sipariş eden müdavimlerin isimleriymiş. İsocum her yıl dört günlüğüne giderek adımı barda görebilir miyim hesabı yaptı ama sanırım onun bile aklına yatmadı bu iş. ;)


Downtown'da ise Saks 5Th Avenue, Nordstrom gibi çok katlı mağazaların indirim mağazalarını, pek çok ünlü markayı, Macy's ve Marshalls'ı bulabilirsiniz. Aynı zamanda Madame Tussauds gibi turistik müzeler ve Ford's Theatre gibi Abraham Lincoln'un suikaste kurban gittiği ve ertesi gün hayatını kaybettiği ev gibi yerleri görmeniz mümkün. Ama kocaman binalar, bloklar arasında gezeceksiniz, haberiniz olsun. Gezme keyfi düşük bana göre. Buradaki kahve molamı Peet's Coffee'de verdim ve lattesine bayıldım. Yemek molası içinse Harry's Bar'a oturdum ve berbat bir hamburger sunumuyla karşılaştım. Yanına baya bir paket cips ve bir tane oreo bisküvi koyarak getirmişler hamburgeri! Neyse, önemli olan ayak uzatıp bir bira içebilmek ve bir dilim ekmek üzerine bir dilim hamburger köftesi yiyebilmek dedim artık. ;)


Yemek..

İnanır mısınız bilemem ama ilk kez gitmeden önce hiç araştırma yapmadım yemek konusunda. İsocum zaten seni kahvaltıya ve kaburga yemeye harika yerlere götüreceğim demişti, ben de kendimi ona teslim ettim. Ne keyifliymiş böyle! Tabi seçtiği yerler de harikaydı, ondan olabilir. ;)

* Founding Farmers - kahvaltıdan akşam yemeğine kadar her alternatifin bulunduğu, her saat gidilebilecek bir mekan. Biz kahvaltı için gittik. Hem ortamını hem de nefis Amerikan kahvaltılarını öneriyorum. Önce bir plazaya giriyormuşum hissine kapılsanız da içerisinin sıcak dekorasyonuna ve menüsüne bayılacaksınız. 


* Woodmont Grill - yine İsocum'un kaburga için geçen seferden fazlasıyla aklında kalan ve beni de götürmeyi özellikle istediği güzel bir restoran var sırada. Canlı caz müziği, loş ortamı, nefis et yemekleri (steak ya da rib favoriler arasında olsa da deniz ürünleri de var) ve zengin şarap menüsü ile buraya bayıldım diyebilirim. On numara bir yer daha. Mutlaka gitmelisiniz. Bir şişe Zinfandel ve ıslak havlularınız eşliğinde ellerinizle o kaburgalara dalmalısınız. 


* Geç bir akşam yemeği için de otele yakın bir Thai restoranı olarak Soi 38'i denedik ve oldukça başarılı bir denemeydi. Thai biralarıyla birlikte şu güzellikleri hüplettik ve hepsi de çok lezzetliydi. Dediğim gibi biraz fast food restoranı muamelesi yaptık mekana. 9'da oturduk, kapanış saati zaten 10 olduğu için bir saat içinde hızlıca bir akşam yemeğini en boş saatinde yemiş olduk. O yüzden ortamı bilemem, ama lezzetler ve servis çok iyiydi. Denemek isterseniz detaylar burada.


Genel olarak DC'den bahsedecek olursam. Yaşamak için nefis bir yer olabilir. Az katlı evler, yemyeşil ve düzenli bir şehir, kurallı bir trafik, saygılı ve güler yüzlü insanlar, kısacası ideal medeni şehrin tanımı gibi bir yer. İsviçre'yi falan görmedim ama muhtemelen orası gibidir. ;) Hatta sonrasında New York bildiğin Hindistan gibi geldi gözüme. Sonrasında İstanbul ise adeta bir cennet gibi geldi ki bu ayrı bir yazı konusu. ;)   Turist olarak gidilir mi derseniz, bence sadece Washington DC'yi görmek için 11 saate yakın uçmaya değmez. Ama yakınlarda başka yerlere de uğrarım, on günlük bir road trip planlar, iki gününü burada geçiririm falan derseniz o olur işte. Oradan başlayıp Philadelphia, New York ve en aon Boston'da biten bir tur fena olmayabilir mesela. Ama biz Amerika tipi değiliz sevgili dostlar. Bu turda ona kesin karar verdik. O yüzden bundan sonra da gidersek minik New York turları olabilir diye düşündük, o da oradaki güzel dostların hatrına. ;) Avrupa'nın güzel meydanlarını, şirin sokaklarını, şarap içtiğimiz sokak kafelerini, küçük butiklerini başka hiçbir yere değişmeyiz yoksa.

Sırada New York var ama ona geçmeden önce biraz İstanbul alacağım araya izninizle. Çünkü şehirde hava güzelleşmese de her daim güzel etkinlikler bulmak mümkün. Ben de dopdolu geçen geçtiğimiz hafta sonundan notlar paylaşayım diyorum biraz. 

2 yorum:

Klio'nun Şarkısı dedi ki...

Müzelerini görmek isterim. Smithsonian'ı mesela. Aslında ben de Amerika insanı değilim ama vizemiz bitmeden bir gezi daha yapmak istiyorum. 3-4 yıllık vizemiz var daha. Kısmet:)
Gezi yazıların bol olsun İmge, sevgiler benden...

Imge dedi ki...

Çok teşekürler Sezercim,

Umarım keyifli bir(kaç) Amerika rotası yaparsınız önümüzdeki yıllarda. Vizenin hakkını vermek önemli mesele, bilirim. ;) Washington aslında müzeler anlamında bir cennet, ama ben kısacık zaman ve sorunlu bir ayakla bu kadarını yapabildim bu kez. Bir daha gidersem sadece müzelerine zaman ayırabilirim, ama bir daha da gider miyim bilmem açıkçası. ;)