Kedi ve Yeryüzünde Bir Sürgün

Bayram tatiliyle birlikte Kaş sezonunu açtık bu yıl. İki hafta oldukça yoğun ve keyifli geçti. Dün de İsocum'u İstanbul'a gönderdikten sonra ilk kez bilgisayarın başına geçebildim. Önce buraya gelmeden izlediğimiz Kedi filmini ve okuduğum kitabı yazacağım. Sonra artık yavaş yavaş Kaş Günlükleri serisi başlar. Kedi filmi hâlâ oynuyor mu bilmiyorum, muhtemelen bitmiştir. Ama mutlaka bir fırsatını bulup da izleyin derim. Başrollerinde İstanbul kedilerinden birkaç tanesi yer alıyor. Bu bile izlemek için yeterli sebep sayılmaz mı? Hepsi kendine has birer karakter olan bu kedilerin ve onlarla iletişim halinde olan insanların hayatlarına göz atan, sıcacık bir İstanbul ve kediler belgeseli tadında bu filmi seveceksiniz. Özellikle de bir kediseverseniz. Ve İstanbul'un kaskatı, sıkıcı, beton halinden ve insanlarından sıkıldıysanız içiniz yumuşayacak. Kedilerle iletişim halinde olan, onların üstüne titreyen esnafın, balıkçıların, mahalle sakinlerinin hallerini görmek unutulduğunu sandığınız duyarlılık, hayvanlarla sağlıklı bir etkileşim, yardımseverlik ve maneviyat duygularının hiç ummadığınız yerlerde, şekillerde ve yoğunlukta varlığını sürdürdüğünü görmenizi sağlayarak sizi mutlu edecek. Yani beni etti, sizi de edeceğini umuyorum. Amerika'da tüm zamanların en çok hasılat yapan üçüncü yabancı dil belgeseli olan Kedi'nin yönetmeni Ceyda Torun'u alkışlıyorum.  Kedilerin de hepsinin o pembe burunlarından öpüyorum. İyi ki varlar, iyi ki şehirlerimize güzellik katıyorlar. 

Yeryüzünde Bir Sürgün

Okuduğum son kitap ise Juan Goytisolo'nun çeşitli yazılarının yer aldığı Yeryüzünde Bir Sürgün kitabı. İspanyol yazarın Franco'nun uzun süren faşist diktası döneminde sürgünde geçirdiği yıllar boyunca baskı ve zulüm üzerine yazdığı yazılar ders niteliğinde. Sözde çağdaş medeniyetlerin farklı sömürme türlerine de değinen yazar umudu o kadar tüketmiş ki en sonunda bir zamanlar rüya gibi gelen Franco'nun ölümü gerçekleştiğinde adeta hissizlikle karşılamış olan biteni. Kimliğine ve ülkesine yabancılaşma duygusunu had safhada yaşayan yazarla empati kurabilmek de çok acı. 



Alıntılar

* "Aile kavramı benim için anlamını yitireli yıllar oldu," der yazar; erkenden ölen annesinden çok, İç Savaş'ın, onun kutsal kurtarıcılık iddiasının, zalim kininin, ülkenin bağrını deşip gün ışığına döken ve gençliğinde kendisine bir daha dönmemecesine uzaklaşma isteği veren o talihsiz koşullar bütününün evladı olduğunu" söyler

* "...Milliyetçilerle Kilise arasındaki bağlar sıkılaşmış, askeri ayaklanmanın sorumluları olarak ortaya çıkan kişilerde daha önce bulunmayan bir dinsel yönelim belirmiş, ayaklanmaya "Haçlı Seferi" nitelemesi yakıştırılmıştı. General Franco, dönemin totaliter Avrupası'nda geçerli olan kişiye tapınma yöntemleriyle yüceltilmeye başlandı. 
Bir başka vahim gelişme de daha savaşın başlangıcında koparılan "Gebersin aydınlar!" çığlığının, düşünen kafaya karşı nefretin Milliyetçi kesimde yaygınlaşmasıydı. O nefret pek çok aydının zorunlu ya da gönüllü sürgüne gitmesine, ülkede kültür ve düşüncenin onlarca yıl boyunca kesintiye uğramasına neden olacaktı..."

General Franco upuzun bir can çekişme dönemi sonrasında 1975'te öldüğünde genel resmi yasın arasında olayı şampanyalar patlatarak kutlayanlar da varmış. O sırada ABD'de bulunan Juan Goytisolo'nun bu konuda yaptığı açıklama ise şöyle:

"...Haber benim için de gecikmeli: Bir aşk önerisine, yapıldıktan çok uzun zaman sonra, yapan kişi artık beklemekten bıkıp yaşamını başka birine göre bir hale yola koymuşken evet denmesi gibi bir şey. Gereken çarpıcı etkiyi yaratabilmesi için bundan on beş yıl önce, ben henüz ülkeme olan tutkumu olduğu gibi koruyorken ve toplum yaşamına şimdikinden daha büyük inanç ve coşkuyla katılabilecekken gelmeliydi. 1975'te şair Luis Cernuda'nın dediği gibi "küskün bir İspanyol"um - başka bir şey olamayacağı için İspanyol olan bir İspanyol. Gördüğüm zararın onarılması olanaksız artık; hınçsız, özlemsiz, kendimce yaşayıp gidiyorum..."

Aydınların ve değerli düşünce adamlarının bu hale düşmemeleri için buna neden olan tüm faşist diktatörlerin upuzun yaşamlara değil de mümkünse kıpkısa yaşamlara ve upuzun can çekişme dönemlerine sahip olmalarını dilerim. Olumsuz gibi görünse de insanlık için fevkalade olumlu bir  temennidir bu.

İyi haftalar hepimize. 

Hiç yorum yok: