Misi & Gölyazı & Tirilye

Misi 

Gelelim 19 Kasım Pazar günü Bursa'dan dönüşümüze. Sabah erkenden termal banyo, üstüne dinlenme ve kahvaltımızı yaptıktan sonra ilk durağımız şehre on dakika araba mesafesindeki Misi Köyü oldu. Gelecek Turizmde projesiyle ve kadın dayanışma gruplarıyla -bkz Koza Evi- adını duyduğum bu minik köy tablo gibi görüntüler sunuyor bize. 1989 yılında sit alanı olarak koruma altına alınan bu şirin köyün tarihi ise MS 183 yılına dayanıyor. Alex adlı bir keşiş ve yanındaki 85 Hristiyan'ın Mysia adlı bu bölgeye yerleşmesi buranın insanlı tarihinin başlangıç noktası diyebiliriz. 



Gölyazı

Misi'de yaklaşık yarım saat kadar gezindikten sonra kahvemizi Gölyazı'da içmek üzere yeniden yola düşüyoruz. Kırk dakikalık bir yolculuk sonrası ulaştığımız Gölyazı nefis bir balıkçı kasabası tadında. Uluabat Gölü'nün en meşhur yarımadası burası. MÖ 6. yy'a kadar uzanan bir tarihi var kasabanın. Miletoslular tarafından kurulmuş bir Rum köyü olarak Bizans ve Roma döneminden izler barındırıyor bünyesinde. Biz ilk olarak 750 yıllık Ağlayan Çınar'a selam vererek adımımızı atıyoruz yarımadaya. 


Balıkçı kasabasında mezata denk gelip gölden taptaze çıkan balıkların henüz canlıyken satıldıkları anlara şahit olmak da güzel bir deneyimdi. Burada 21 farklı balık türü yaşıyormuş. En çok avlanan türler ise turna ve sazan balıklarıymış. Daha sonra yayın, tatlı su kefali, ringa ve kızıl kanat balıkları onları takip ediyorlarmış. 


Balıklara, balıkçı tekneleri içine konuşlanmış her renk ve ebatta kedilere, dizi dizi inciyiz dercesine dizilmiş martılara selamlarımızı yollayarak, köy kahvesinde Türk kahvelerimizi içerek ve elbette Gölyazı Hatırası fotoğrafımızı da çektirerek bu kez günün son durağı Tirilye için yola çıkıyoruz. 

Tirilye

Gölyazı-Tirilye arası da yaklaşık 45 dakikalık bir yoldu ama o kadar  keyifli bir yoldu ki iyi ki son anda plana Gölyazı'yı ekleyip bu yolu keşfetmişiz dedik. Adeta bir panoramik tablonun içinde kıvrıla kıvrıla yol alarak Tirilye'ye vardık. İsocum, motorla gidilecek rotalar listesine bir yer daha eklemiş oldu böylece. Aranızda motor tutkunu varsa aklında olsun bu yol, gerçekten çok keyifliydi. Özellikle ilkbaharda ve sonbaharda nefis olacaktır.

Yine eski bir Rum kasabası olan Tirilye'nin eski adlarından biri de Zeytinbağ imiş. Tam bir zeytin cenneti olan bu güzel sahil kasabasından bol bol zeytin ve zeytinyağ almayı unutmayın. Biz favori zeytinlerimizi Köylü Pazarı'ndan, zeytinyağımızı ise ZeyEr'den bulduk.   


Daha sonra keyifli çarşısının içinde bir süre daha dolaştık. Tirilye adının üç papaz anlamına geldiğini biliyorsunuzdur. İznik'te toplanan ilk konsülde aforoz edilen üç muhalif din adamı buraya gelip yerleşmişler ve bu sahil kasabasına isimlerini vermişler. Ama aynı zamanda Tirilye'nin barbun balığının Latince adı olan triglia'dan geldiği de rivayetler arasında. Yani burada bol bol barbun balığı çıktığnı da unutmayın. O yüzden çarşı pazar işini artık bitirip rakı-balık için oturmakta yarar var diyebiliriz. ;)


Balık ile kapanış molası için sahildeki balıkçılardan Tirilye Balık'ı seçtik. Bir örnek kareli masa örtüleri, sahildeki konumu, ev yapımı nefis ekmekleri, mezeleri, taptaze balığı ve güleryüzlü servisiyle çok da memnun kaldık. O dev deniz çuprasını görünce de barbunu falan unutmuş, kendimizden geçmişiz. ;)


"Kalan meze artıklarını kedilere veriyor musunuz, yoksa İstanbul'daki martıma götüreyim mi?" diye sorduğumda servis yapan adamcağızın gözlerindeki korkuyla karışık şaşkınlığa yol boyunca aklımıza geldikçe güldük. Ama ne yapayım yahu, her sabah balkon camıma tık tık yapıp benimle birlikte kahvaltı yapmaya geldiğini haber veren evcil bir martım var benim burada. Kaş'ta kedilerim, İstanbul'da martım aklımın hep bir köşesindeki olmazsa olmazlarım. Hayat onlarla birlikte güzel. Ama hayat en çok sevdiceğimle birlikte, sağlıkla tadını çıkardığımızda güzel. Hep de böyle güzel yüzünü görelim dilerim. 

İyi haftalar!

2 yorum:

Leylak Dalı dedi ki...

Tekrar gitmiş kadar oldum :) Trilye'ye 5 yaşında gitmiştim ilk kez, halam orada hükümet tabibiydi. Yıllar sonra 2015'de tekrar yolumu düşürdüm ve halamın evini şıp diye buldum, hatta kızkardeşim inanmadı, orada bulunan yaşlı ve halamı tanıyan birine onaylatttım. O derece bozulmamış yani. Plajıyla da kötü bir hatıram vardır, küçük halam ve arkadaşları beni güya alıştırmak için haberim yokken karga tulumba denize sokmuşlardı. O günden bu yana boğulma korkusu yaşarım. Kızkardeşim beni plaja götürüp büyü bozuldu artık korkma diye dalga geçmişti son gidişimde :) Yemeği de aynı balıkçıda yemişiz bu arada.
Teşekkürler o günü yaşattığınız için ve çok sevgiler...

Imge dedi ki...

Sevgili Leylak Dalı,

Ne güzel böyle bir nostaljiyi yeniden yaşamanıza aracılık edebildiysem. Trilye'nin yazını, hiç olmazsa ilkbaharını da görebilmeyi çok isterim doğrusu. Eminim o zaman da havası bambaşka olacaktır. Bakalım belki bir dahaki sefere plajında denize girerken kulaklarınızı çınlatırım. ;)

Sevgilerimle.