Hout Bay & Boulders Beach & Ümit Burnu

Ne güzel tam gaz yazmaya başlamıştım yazıları ama minik bir grip molası vermek durumunda kaldım. Hâlâ harika durumda olmasam da bugün kafamı havada tutabilme başarısını gösterebildiğimi fark edip geçtim blogun başına. Nerede kalmıştık diye bakınca da gördüm ki güneyin de en güneyine ineceğimiz günü anlatma zamanı gelmiş. Kıyı boyunca şehrin en güney noktasına yolculuk ederken şehrin güzelliğinin de daha çok farkına vardığımızı söylemeliyim. Bana hafiften Batı Amerika kıyılarını anımsattı hatta gezinin bu kısmı. Şöyle bolca tutam San Francisco, bir miktar San Diego, bir fiske de otobansız LA bölümleri gibi bir karışımın içinde gezindik tüm gün. Nefis okyanus manzaralı evlerin sıralandığı kıvrımlı yollardan geçtik. Nefis koylarda fotoğraf molaları verdik. İşte onlardan ilki aşağıda: Maiden's Cove. Rüzgardan sabit durmak bile çok zordu ama çok güzel bir manzara noktasıydı.


İkinci durağımız Hout Bay. Burada foklara selam vereceğiz. Aşağıdaki gibi adeta evcilleşmiş, turistlere kendini sevdiren artist foklara değil tabi. Koydan kalkan teknelerle ulaştığımız Duiker Adası'nda (nam-ı diğer Fok Adası) yaşayan Cape Kürklü Fok Balıklarını görmeye gidiyoruz.  


77 metreye 97 metre ebatlarındaki bu minnak adacıkta yaşayan fok kolonisinin ömrü 20-40 yıl arasında değişiyormuş. Ağırlıkları 300 kg'a kadar ulaşabilen foklar her yıl bir kez kürklerini yeniliyorlarmış. Yılda bir kez de yavrulayan fokların bebişleri 6 haftalık olur olmaz yüzmeye başlarlarmış. Yavrular ahtapot, balık ve midye ile beslenirlermiş. Foklar için en büyük tehdidi ise tabi ki önce insanlar, daha sonra ise köpekbalıkları ve katil balinalar oluşturuyormuş. 


Hayvanları doğal ortamlarında izlemeye bayılıyorum. Saatlerce sıkılmadan bunu yapabilirim. Ama tabi küçücük bir adacıkta da taş çatlasa yarım saat kadar kalabiliyor tekneler. Sonra yine yolumuza devam ediyoruz. Bu kez başka bir koloniye selam vereceğiz. Ama öncesinde yolda yine bir fotoğraf molası verelim ve Hout Bay'e bir de tepeden bakalım. (Fokların olduğu küçük adacık en soldaki kayalık tepenin arkası gibi düşünebilirsiniz.) 


Sırada bu gezinin en merak ettiğim duraklarından biri var: Boulders Beach. Burada da bir penguen kolonisi yaşıyor. Penguenler bana hep çok sevimli gelmişlerdir. Gövdelerinden bacak olmaksızın direkt çıkan ayaklarıyla paytak paytak, her an devrilecekmiş gibi yürümelerinin hastasıyım. "Tutmayın beni, biraz mıncıklayayım şunları," kıvamında kendimden geçerek izledim bu güzellikleri de o yüzden. Ne yazık ki nesilleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan türlerden biri onlar da. 

Boyları yaklaşık 60 cm olan Afrika penguenlerinin (jackass penguin olarak da biliniyor) gövdeleri yüzmek için evrimleşmiştir. 130 metreye kadar dalabilirler, ama genellikle 30 metrelerde takılırlar. Nefeslerini 2,5 dakika kadar tutabilirler. Avlanırken saatte 20 km hıza çıksalar da genellikle 7 km/saat hızla sakin sakin yüzerler. Yaklaşık 10 yıl ömrü olan bu minnoşların ağırlıkları da 2,5 - 3,5 kg arasında değişir.   


Penguenleri de doya doya izledikten sonra öğle yemeği molası için donanmaya ev sahipliği yapan Simon's Town kasabasına gidiyoruz. Burada beş yıl boyunca resmen donanmada görev yapmış olan Danua cinsi köpek Just Nuisance'ın heykelini de görüyoruz. Sonrasında güneye doğru yolumuza devam!

Ve en nihayetinde Ümit Burnu'ndayız. Afrika kıtasının en güneybatı ucunda. Aslında en güney ucu diye yanlış biliyormuşuz burayı. Afrika'nın en güney ucunun buraya 150 km uzaklıktaki Cape Agulhas olduğu biliniyor. 1488 yılında ilk kez Portekizli kaşif Bartolomeu Dias tarafından keşfedilip Fırtınalar Burnu adı verilmiş  buraya. Kral ise "ha gayret baharatlara ulaşacağız, moral bozmayalım lütfen" diyerek adını Ümit Burnu olarak değiştirmiş bir rivayete göre. 


Buraya kadar gelmişken tabi ki Cape Point Deniz Feneri'ni ve oradan altımıza serilecek nefis manzarayı görmek için Table Mountain National Park'ın tepesine tırmanacağız. Bir noktaya kadar füniküler çıksa da kalan bölümde tabana kuvvet çıkıyorsunuz yukarıya. Ama kesinlikle  buna değiyor. Dimdik kayalıkların turkuaz sularla buluştuğu kıyıların vahşi güzelliği, teninizi ısıtan güneş, yüzünüze vuran okyanus esintisi... Sanırım "mutluluğun resmini yapabilirim" dediğim anlardandı bu da.


Bu yazıyla birlikte ne yazık ki güzeller güzeli Cape Town'a da veda etme zamanı gelmiş bulunuyor. Seni çok sevdik güzel şehir. Bir zaman sonra belki yeniden buluşur, daha uzun uzun zaman geçiririz birlikte. O zamana kadar hoşça kal ve kendine ve içinde barındırdığın tüm güzelliklere iyi bak! 

Hiç yorum yok: