Cape Town'ı geride bırakıp Johannesburg'e uçtuk bile. Ancak henüz burada kalmayacağız. Sun City'ye doğru yolumuza devam edeceğiz ve yol üstünde de Lion & Safari Park'a uğrayacağız. Bu arada Güney Afrika'da iç uçuşlar için South African Airways'i tercih etmenizi öneririm. Uçaklar yepyeni, servis iyi ve Star Alliance üyesi.
Neyse, onu bunu boş verelim, Aslan Parkı'na yavru aslan sevmeye gidiyoruz biz! ;) Gezinin en merakla beklediğim kısımlarından biri de buydu. Evet, turistik attraksiyon, ama sorarım size aslan sevdiğiniz kaç turistik attraksiyon yaşıyorsunuz ki şu hayatta. Öyle "I amsterdam" yazısı önünde fotoğraf çektirme değil ki bu (ha onu da yaptık zamanında, o ayrı. ;) ). Turistsiniz işte, tadını çıkarın yahu! Her deneyimin de illa en lokal, en yapılmamışını yaşayacağım diye kasmaya gerek yok hani. ;)
Ama öğleden sonra orada olduğumuz için aslan yavrularının ne yazık ki en mayışık olduğu dönemlere denk geldik. Resmen "siz takılın da ben bir köşede uyuyayım" modundalardı desem yeridir. Yine de dişlerimi feci kamaştırdılar o ayrı.
Sonra safari aracına binip parkın içinde minik bir tur attık. Görevli "aslan göreceğinizi garanti ederim" falan diye büyük havalarda bizi araca bindirdiğinde bir an için nereye gidiyoruz ki, zaten aslan parkı değil mi burası diye düşünmedik değil. Ulen her bölümün giriş kapısı açılıyor ve orada mutlu mesut bir aslan ailesi yaşıyor zaten. Burada da bize aslan gösteremezsen ayıp olurdu zaten, neyin havasındasın? ;) Safari aracı da tam teşekküllü cezaevine götürülüyormuşuz gibi korunaklı. Doğada yaptığımız safarilerde niye totomuz donarak her yanı açık araçlarda gittik o zaman? Burada her gün karnı tok sırtı pek yaşayan hayvandan mı korkacağız, peh! Zaten baksanıza kafalarını kaldırıp bakmaya tenezzül etmiyorlar. İçlerinden de "tuuurist, tuuurist" diye dalga geçiyorlardır kesin. ;))
Aslanlar dışında parkta en ilgi çeken hayvanın zürafa olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Grubumuzdan Gülşah'ın çektiği videoyu aşağıda paylaşıyorum. Aslan göreceğimizi garanti eden görevli amcanın bir paket Doritos ile zürafayı aracımıza getirmesini görüyoruz. Zavallı zürafalara cips veren verene. Restoranda, kafede, gezinti köprüsünde falan herkes abur cuburla besliyor hayvancağızları. Ama kocaman olmasına rağmen zarif ötesi bir zürafanın da kafasını aracın içine uzattığını görmek de paha biçilmez. Nairobi'de Giraffe Manor'u görmemiştik. Bir tık o hissi yaşatmış olabilir belki bize burası.
E tüm bunların dışında bir de vahşi köpekler, devekuşları falan var diyeceğim ama dönüp bakmayacaksınız bile, değil mi? Tahmin etmiştim. ;)
Sözün özü; bir zürafaya ve yavru aslana dokunmuş olmanın mutluluğunu yaşamış olsam da ve burası da hayvanların gayet doğal ve geniş alanlarda yaşadıkları bir yer olsa da yine de asla doğal ortamında hayvanları görmek tadında bir deneyimin yanından bile geçemez tabi ki. Vahşi hayvanları kendi habitatlarında, uzaktan ve rahatsızlık vermeden gözlemlemek çok etkileyici - ve asıl paha biçilmez olan da o. Yoksa bu tür yerlerin hayvanlara ne kadar iyi bakılırsa bakılsın hüzünlü bir etki bıraktığını da söylemem gerek. Düşünsenize buradaki herhangi bir hayvanın başka bir yerde yaşama olasılığı kalmıyor. Oysa hemcinsleri su ve yiyecek peşinde kilometrelerce yol kat ediyorlar, yön duyguları, korunma içgüdüleri, doğayı okuma kabiliyetleri, kasları gelişiyor. Kısacası biri altın kafeste özünü kaybederek gün dolduruyor, diğeri acısıyla, tatlısıyla "I did it my way!" tadında yaşıyor hayatını. Dağlar kadar fark olacak elbette.
Yine de yolunuz düşerse aklınızda olsun, bu parkta da aslanlarla, çitalarla yürüme, gece safarisi, devekuşu besleme , vs gibi farklı etkinlikler oluyor. Web sayfasından programlarına göz atabilirsiniz. Biz Sun City'ye doğru yola devam ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder