Son İzlediğim Filmler

Son dönemlerde birbirinden ilginç Türk filmleri izledim ve izlediğimiz onlarca film arasında kendi arşivim açısından buraya not düşmeye değer bulduğum filmler oldu. Bu genç yönetmenlerin işlerini bundan sonrasında da takip etmeliyim diye düşündüm. Sırayla kısacık söz edeyim bu başarılı ve alışılmışım dışındaki yapımlardan. 

İlki Fikret Reyhan'ın yönetmenliğini yaptığı Çatlak filmi. 40. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo ödüllerine layık görülen bu filmin konusu kısaca şöyle:

"Göçmen işçi olarak İngiltere’de çalışan Fatih, arkadaşı Ayhan’dan, Türkiye’deki ailesine göndermek üzere yüklü miktarda borç almıştır. Borç, Fatih’in Türkiye’ye dönmesinden sonra da ödenmeyince Türkiye’ye gelen Ayhan, Fatih’in ailesini ziyaret eder ve parasını ister. Bu borcun talep edilmesi, aynı binada ve iç içe geçmiş ekonomik çıkarlarla yaşayan aile içinde bir fitili ateşler. Aile bireyleri arasında gizli kalmış tüm çatışmalar su yüzüne çıkar."

Ben aile için de o kolun kırılıp yen içinde kalamadığını ince ince işleyen hikayelere bayılırım. Bence bu da onlardan biri. Çok doğal anlatılmış, oyuncu seçimleri nefis olmuş. Film izlemedik, o aileye girdik ve çatlaktan sızanlara tanıklık ettik diyelim. Çok beğendim.

İkinci film için yine bir aile içi -ve tabi sermaye içi- örtbas mevzusu diyebiliriz. Bu kez bir aile şirketinde yaşanan bir işçi kazası söz konusu. İki Şafak Arasında adı üstünde kazanın gerçekleştiği şafak vakti ile ertesi gün şafak vakti arasında yaşananları anlatıyor. Genç yönetmen Selman Nacar ilk uzun metrajlı filminde aile, toplum, ticaret ve hatta aşk ilişkileri içindeki çarpıcı vicdani ve etik sorgulamalarıyla dikkat çekiyor. Ana karakter Kadir üzerinden bu sorgulamanın yapılması çok daha etkileyici olmuş çünkü Kadir "pasif iyi" karakter olarak o arada kalmaları, sıkışmışlığı, çaresizliği çok iyi yansıtıyor izleyene. Sermayenin çarklarının insanı, vicdanları, emeği ve hayatları öğütürcesine her daim dönmeye devam etmesi ise günümüzün kaçınılmaz gerçeği olarak yine başrolde ne yazık ki. Çok sevdim bu filmi de.



Gelelim aşağıdaki ikiliye. Birkaç gönderi önce İstanbul Modern'in Biz De Varız! sinema günlerinden söz etmiştim. İşte o gösterimler içinden merak ettiğim aşağıda iki film için kayıt olup izlemeyi başardım. İkisini de illa izleyin diyemem ama bence ikisi de ayrı ayrı etkileyiciydi. Cemil Şov yine bir ilk film özelliği taşıyor. Barış Sarhan'ın ilk uzun metrajlı çalışması. Filmin konusu kısaca: "Bir güvenlik görevlisi olan Cemil’in hayâli oyuncu olmaktır. İstediği rol için girdiği seçmede, başarılı olabilmek için Yeşilçam filmlerinin ünlü kötü adamını oynayan Turgay Göral’ı canlandırması gerekmektedir. Zamanla iki karakter birbirine girer, Cemil’in dünyasında gerçekle ekran yer değiştirir." Cemil'i canlandıran Ozan Çelik şahane bir oyunculuk sergilemiş. Konu ilginç, oyunculuklar iyi, bence izlenmesi gereken değişik işlerden. 

Zin ile Ali'nin Hikayesi ise Doğu'dan bir hikaye. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz Güney Ödülü ve SİYAD Cüneyt Cebenoyan En İyi Film ödüllerini kazanmış. Bingöl'ün bir köyünde yaşayan Zin Anne, İstanbul'da öldürülen oğlu için bir düğün alayı kurmayı ister. Ama köyde imam, jandarma, muhtar buna karşı çıkar ve bunun uygun olmadığını, hatta bu fikrinde ısrar ederse diğer oğlunun da başına iş açacağını söylerler. Buna rağmen o düğün alayı kurulur mu kurulmaz mı görmek isterseniz filmi izleyebilirsiniz. Bence sadece köyün o masalsı doğasını görmek için bile izlenebilir bir filmdi. Yönetmenin fotoğraf gözünün müthiş olduğu kesin. 


Yine ödüllü bir film var karşımızda, bu kez yabancı, 6 harf. .;) Çok duyduğumuz Titane, MUBI'ye gelir gelmez izleyelim dedik. Çok duymamıza rağmen aslında izlenecekler listeme eklesem mi, yoksa bırakayım hayatın akışında karşıma çıkarsa mı izlerim, ben pek sevmem gibi duruyor aslında, ay bilemedim ki derken ekran karşısında bulduk kendimizi. Yönetmenliğini Julia Ducournau'nun yaptığı ve 74. Cannes Film Festivali'nin en iyi film ödülünü kapan bu film sizi gerim gerim gerecek, bazı sahnelere bakamayacağınız kadar rahatsız edici olacak. Ama bu kısımla ilgili bir probleminiz yoksa sevme olasılığınız var. Hatta ben çok sevdim. Sevgisizlik konusuna bakışını (hatta daha çok baba travması, hatta daha da çok ataerkil düzen travması diyelim), daha sonra da kabul edilme ve sevginin dönüştürücü etkisini anlatış şeklini çok sevdim. Görsellik ve oyunculukları da çok başarılı buldum. Julia anlatmak istediğini pek şiddetli anlatmış tabi (ilk filmi de öyle olan bir ablamızmış zaten), o yüzden illa izleyin demem bu filme.    


Neredeyse her gün bir film izlemek için TV karşısına geçiyoruz. Ama yeni bir kararla haftada bir kez gibi bir sıklıkla AKM'de bir klasik müzik konserine gidelim dedik bundan sonra. O kadar uygun fiyatlı konser, bale ve tiyatro etkinlikleri var ki, lütfen ara sıra kontrol etmeyi unutmayın. AKM'nin açıldığına ne kadar mutlu olduk değil mi? O nedenle buradaki gösterimlere giderek destek olmayı ve bir yandan da ruhumuzu beslemeyi ihmal etmeyelim derim. Benim müzik tarafım her çok eksik olmuştur. Ama resmen bu aralar bunun eksikliğine uyandım diyebilirim. O yüzden sürekli Biletinial platformunda geziyorum konser bileti yakalamak için. Siz de bir göz atsanıza, belki karşılaşırız bir konser öncesi ;)

İyi hafta sonları!

Hiç yorum yok: