Petra Antik Kenti

Ürdün gezimizin en can alıcı noktası olan Petra Antik Kenti ile devam ediyorum. Burası ile ilgili Instagram ya da başka yerlerde gördüğünüz fotoğrafların çoğu o meşhur Hazine  binası ve  oyulmuş kızılımsı kayalar arasında yürünen yollar olacaktır. Size şu kadarını söyleyeyim ki bu gördüğünüz daha sadece giriş bölümüymüş. ;) Haritada gördüğünüz üzere As Siq o giriş yolunu ve Treasury de Hazine'yi gösteriyor. Ve sonra kent başlıyor.


Ama şunu da söyleyeyim burayı bu kadar etkileyici kılan en önemli unsurlardan biri de bu nefis şehre giriş yolu ve Hazine binası. Bu kadar gizli saklı, dışarıdan bakıldığında sadece coğrafyanın doğal dağları, tepeleri gibi gibi görünmesine rağmen içinde dev bir şehir barındıran bir antik kent gerçekten insanı büyülüyor. Aklımıza Angkor Wat geldi. Orası insan yapımı olmasına rağmen o ormanın içinde gizli kalmış ihtişamıyla bizi büyülemişti. Burası ise hem doğal gizliliği hem de içinde barındırdığı hikayesiyle, Nebati Krallığının medeniyet seviyesiyle bizleri kendisine hayran bıraktı. Şimdi size o giriş yolu'nden birkaç fotoğraf bırakıyorum. Burada doğal olarak şekilli oluşumlar (alttaki kolajda file benzeyenler olduğu gibi), insan yapımı nişler, hava koşullarına göre ortaya çıkan renkler, şehre yağmur suyunu getiren o şahane kanal sistemi, birtakım kazılar sırasında ortaya çıkan dev heykel parçalarını (alttaki kolajda iki devesiyle birlikte bir adamın parçaları anlaşılıyor mu?) görerek yaklaşık bir saat zaman geçiriyorsunuz.




M.Ö 312 yılında Ürdün'ün güney bölümleri Nebatiler adı verilen göçebe bir Arap kabilesi tarafından yönetiliyormuş. Aramice konuşan, özgürlüklerine düşkün, yerleşik hayata bayılmadıkları için tarımla falan uğraşmayan, çölde kuyular kazıp su bulmayı ve göçebe yaşamayı seven bir toplulukmuş Nebatiler. M.Ö 2. yüzyılda yerleşik hayata geçip Nebati Krallığını kurup başkentlerini de Petra (o zamanki adıyla Raqmu) olarak belirlemişler. Göçebelik bittikten sonra da yerleşik hayatla ilgili içlerindeki cevher ortaya çıkmış. Mühendislik harikası su sistemleri ve içinde banyoları olan lüks evler inşa edip, şahane şaraplar üretmişler. İlk kez Petra gezisi sayesinde duyduğum Nebatiler'i pek sevdim ben doğrusu. ;) M.S. 100 yılına kadar kısa bir hüküm süren bu sefacı ve gelişmiş medeniyetin sonu Romalılar tarafından gelmiş. Daha önce buradan geçen İpek Yolu ticaret rotası değişince Nebatilerin de para kaynakları tükenmiş doğal olarak. 

Bu arada gelelim Hazine binasının hikayesine. Adı Hazine olan 40 metre yüksekliğindeki binanın içinde değerli şeylerin saklandığını falan düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Burası Nebati kral mezarlarının bulunduğu bina. Petra'nın kaderine terk edildiği ve Bedevilerin içinde yaşadığı 19. yüzyılda Bedeviler burada değerli mallar olduğunu iddia ediyorlarmış. Hatta heykellere kurşun sıkarak içinde saklanan hazineleri bulmak için buraya zamanında çok zarar verdikleri de buraya ait hikayelerden. 


Nebatiler'den sonra buranın yönetimi Romalıların eline geçiyor demiştik. Onlar da yaklaşık M.S. 7. yüzyıla kadar burada hüküm sürüyorlar. Antik tiyatrolar, sütunlu agoralar ve kiliseler ve içlerindeki mozaikler de  burada onlardan kalma izler olarak karşımıza çıkıyor. Daha sonra ticaret için deniz rotalarının ortaya çıkması ve yıkıcı depremler sonrasında burası önemini yitiriyor ve adeta unutuluyor. 



Yine Kral Mezarlarının olduğu birtakım yapılar var ve içleri çok etkileyici. Zaten bu bölgedeki o kayaların içlerinden çıkan renk renk minerallerin görüntüsüne bayılacaksınız. Bu mezarlara ve tepelerdeki kiliselere çıkmak için eşeklerden destek alabilirsiniz. Misal arkadaki eşekte benim de olmam gerekiyor ama ben yokum, neden? Çünkü merdiven iniş ve çıkışından tırstığım için kendim inip çıktım bu bölümleri ;) 


Romalılardan sonra  bu canım kente ne oluyor derseniz, çok uzunca bir süre terk edilmiş ve unutulmuş halde içinde Bedevilerin yaşadığı bir yerleşim yeri olarak kalkıyor. Ta ki 1812 yılında Johann Ludwig Burckhardt tarafından keşfedilene kadar. Ondan sonra bile hak ettiği değeri görmesine kadar aradan yine uzunca bir zaman geçiyor. UNESCO tarafından koruma altına alınması 1985, dünyanın yeni 7 harikasından biri seçilmesi ise 2007 yıllarında gerçekleşiyor. Bu mağarayı andıran yapılarda kim bilir ne hayatlar sürdüler Bedeviler. Şu an devlet tarafından kendilerine başka bir alan ayrılmış durumda. İçeride ise takı, eşarp ve otantik objeler sattıkları tezgahlarıyla varlıklarını sürdürüyorlar. 


En baştaki haritada gördüğünüz sol üst köşedeki Manastır binasına tırmanmamış olmamıza ve dönüşte eşeklerden ve elektrikli araçlardan destek almamıza rağmen Petra'yı gezmemiz yaklaşık 3,5 saat sürdü. Çıkışta Petra Müzesi'ne de uğradık ve bence çok bilgilendirici, güzel düzenlenmiş ve iç açıcı bir müzeydi. Enerjiniz kalırsa onu da görmenizi öneririm. 


Hayallerimizden birini daha gerçekleştirmiş olmanın mutluluğu yüzlerimize yansımış mı? ;) O zaman yola devam, çünkü var bir hayalimiz daha ve o da gerçekleştirilmeyi bekliyor. ;)

Hiç yorum yok: