Muir Woods gezisinden sonra Napa'ya varıyoruz. Napa ve Sonoma bölgesi Kaliforniya şaraplarının üretim bölgesi. Bir sürü şarap fabrikası bulunuyor burada. Ama fabrika derken yanlış anlaşılmasın, aslında şarap atölyesi ya da şarap üreticisi aile işletmeleri demek daha doğru olabilir, çünkü çoğu belli kapasitede üretim yapan küçücük işletmeler. Biz de bu şarap üreticilerinden üçüne uğrayacağız. Bunların ikisi Sonoma'da, biri de Napa'da yer alıyor (bu arada laf aramızda Napa ile Sonoma arasında "en güzel şarap bizim şarabımız" rekabeti varmış).
Grubumuz ve tur rehberimiz çok keyifliydi ama gönül isterdi ki oradaki birkaç şarap fabrikasına kendi arkadaş grubumuzla gidip, oradan istediğimiz peynir, şarküteri, meyve ve ekmeklerimizi alıp, şarapları tatsaydık. O zaman çok daha keyifli olabilirdi, çünkü bu şekilde gidince olay keyifli bir tadım turundan çok tanıtım ve pazarlama turuna dönüşüyor. Her işletme kendi üretim faaliyetlerini anlatıyor, tarihini anlatıyor, "hadi şaraplarımızı da tadın bakalım, sonra da buyurun mağazamıza" tarzında bir kapanışla 45-60 dakika içinde bize ayrılan sürenin sonuna geliyorlar. Ama ilk gidişte bu bölge ile ilgili bir fikir edinmek ve alkollü araç kullanma derdini düşünmeden dilediğince şarap tadabilmek isteyenler için yine de çok mantıklı bir alternatifti bu tur. Sefa unsuru bir tık daha az ama pratiklik anlamında on numara beş yıldız anlayacağınız.
Bölge şaraplarından favorimiz Zinfandel cinsi üzümden yapılan beyaz şaraplar oldu. Kırmızılardan da bir iki çeşit hoşumuza gitmedi değil ama kalbim Napa'da kaldı diyebileceğim bir lezzetle tanışmadım doğrusu (ama bir şarap gurmesi de değilim doğrusu :)). Şarap fabrikası gezileri arasında öğle yemeği molamızı da Sonoma'da verdik. Yemek için seçtiğimiz yer The Girl & The Fig oldu. Yemek derken yine temayı bozmamaya çalıştık. Şarap yanına birkaç atıştırmalıkla devam ettik. Yine de buranın çok başarılı bir Fransız restoranı olduğunu aklınızda bulundurun derim.
Gün boyunca şarap denemekten hafif çakırkeyf olmuş halde turumuzu bitirdikten sonra minibüsümüze atladık. Açık hava, bol güneş ve oksijenin etkisiyle yolda mahmurlaşıp uyuklamaya başladık. Sadece rehberimiz Jessie'nin yol kenarında gördüğümüz şu turuncu çanlı yeşil direklerin ne anlama geldiğini anlatmasını dinledik, sonra yine uyuklayarak gitmeye devam ettik. Bu çanları gördüğünüzde Kaliforniya bölgesinin en eski ve en uzun (966 km.'lik )yolu üzerinde olduğunu anlamamız gerekiyormuş. An itibariyle San Diego'ya kadar uzanan El Camino Real yani The Royal Road üzerindeyiz, sevgili okur. (Fotoğraf Wikipedia'dan)
Dönüşte otele dönmeyip Sausalito'da inmeye karar veriyoruz. Son feribot saat 18:30 civarında, o yüzden burayı da görmek için yaklaşık 1,5-2 saatimiz var. Pazar akşamının bu saatleri dükkanları, galerileri ve diğer pek çok yeri kapanmak üzere bu şirin semtin. Biz de sokaklarında kısa bir tur atıp Bacchus Venus isimli wine bar'da şaraba devam ediyoruz. Alışkanlık mı yaptı ne? :) Son feribotla şehre dönerken çoğunluk bisikletli yolculardan oluşuyor. Hafta sonu açık havada uzun bir bisiklet turu yapanların rotalarında burasının da olduğu belli.
Evet, tüm gün şarap içip, ıvır zıvırlarla geçiştiren bünye acıkmış olabilir. Acıkanlar el kaldırsın, onlara akşam yemeği alternatifi olarak iki önerim olacak. Biri Ryoko's adlı Japon restoranı. Nefis sushiler yemek için kesinlikle doğru adres. Ama volcano roll yerken dikkat edin, acıdan ruhunuzu teslim edebilirsiniz!
Diğeri ise Türk usulü içki sonrası dürüm gibi düşünebileceğiniz bir alternatif olarak Super Duper hamburger. Biz o akşam bunu tercih ettik ve o kadar iyi geldi ki anlatamam.:) Zaten buranın hamburgerinin lezzetini de sanırım anlatamam. İstanbul'da Shake Shack yerine Super Duper açılsaydı ne harika olurdu diye düşündürten nefis bir lezzet. Sarımsaklı ve peynirli patatesleri de bir harika. Bir öğlen mutlaka deneyin.
Artık bu güzeller güzeli şehirden ayrılma zamanı. Bavulları toplayın bakalım, yarın sabahın köründe ayrılıyoruz buradan. Sıradaki durak, aynı zamanda son durağımız olan San Diego. 24-25 Aralık'ı da orada geçirdikten sonra 26 Aralık akşamı Los Angeles Havaalanı'ndan İstanbul uçağına atlayıp kürkçü dükkanına döneceğiz mecburen. Sonra da gördüğünüz gibi bir ay boyunca yazarak yeniden yaşayacağız o güzellikleri. ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder