St. Paul de Vence

Eze'e bayılmıştım. Buraya daha çok bayıldım. Aslında güzellik olarak eşdeğer sayılabilirler ama bu köyün sanatsal tarafı büyük olasılıkla benim gönlümü çeldi. Resmen aşık oldum sokaklarında ve galerilerinde gördüğüm her şeye. Nice'teki üçüncü günümüzün sabahında Place Massena'ya çok yakın bir yerde bulunan 400 no'lu otobüslerle yaklaşık 40 dakikada bu güzel köye ulaştık. İlk on beş dakika Nice'in sahil şeridi olan Promenade des Anglais boyunca ilerlemek de ayrı bir keyifti. Köyde iner inmez sizi karşılayan görüntüler bunlar. Yine biraz tepelerde olan -ama Eze kadar değil- köy merkezini sağ üst fotoğrafta görebilirsiniz. Meşhur otel La Colombe D'or'u geçerek o tepede gördüğünüz kilise çanına doğru ilerleyin işte.:) 


Bu köy hayallerimin de ötesindeydi. Bana kendini harikalar diyarındaki Alice gibi hissedeceğin bir yer tasarla deseler St.Paul de Vence'i ortaya çıkarabilirdim. Her sokağı galerilerle dolu bir yer burası ve göreceğiniz çalışmalar öyle böyle şeyler değil! Eşini benzerini başka yerlerde zor bulacağınız güzelliklerle karşılaşacaksınız. O heykeller, tablolar, objeler, tasarım elbiseler... inanılmazdı! O kadar sevdim ki burayı, bir zaman sonra buraya kalmak için gelmeyi de çok isterim diye aklımdan geçirdim.    


Köyün taş duvarları ve sokakları arasında yürürken de çeşmeler, bir kemer ile sizi başka bir manzaraya ya da yola çıkaran geçitler, bazı sanatçıların çalışmaları, kiliseler, minik avlular ve daha pek çok güzel köşeyle karşılaşacaksınız. Benim önünde durduğum ve sol üst köşede de gördüğünüz çeşme, köyün en büyük çeşmesi olan ve 1850 yılından kalma Grande Fontaine


Köyün diğer ucuna yürüyüp biraz daha tepelere çıkınca harika bir manzara sizi bekliyor. Bu manzaranın bir parçası olarak bakımlı bir mezarlık da görüyorsunuz. Burası 1966-85 yılları arasında bu köyde yaşamayı seçen ve 1985'te yine burada ölen Marc Chagall'ın da mezarının bulunduğu yer. 


Bu güzel köyü gezmeyi bitirdikten sonra içimizden hemen Cannes'a gitmek ve yeniden şehir havasına girmek gelmiyor. O yüzden öğle yemeği molamızı da burada vererek, olabildiğince fazla St Paul de Vence havası solumak istiyoruz. Manzaralı bir terasta İtalyan dokunuşlu bir öğle yemeğinden sonra kalbimiz burada kalarak yeniden düşüyoruz yollara. 


St Paul de Vence hakkında daha fazla bilgi almak için mutlaka sayfasını ziyaret edin. Kendimi çok mutlu hissettiğim yerlerden biriydi burası. Kısacası doymadım doyamadım...

Haftaya Cannes ile başlayacağız. O zamana kadar iyi bir hafta sonu geçirmenizi dilerim. Biz muhtemelen hafta sonu boyunca evden çıkmadan yatarak film izler ve öksürüğümüzün ve halsizliğimizin geçmesini bekleriz gibi görünüyor. Bu sonbahar görünümlü ilkbahar hepimizi dağıttı sanki, değil mi?

1 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

ne yazık ki buraya gidemedik, zaman yetmedi :(