Ngorongoro Krateri'nde Safari

"Bi krateriniz eksik kalaydı," dediğinizi duyar gibiyim, sevgili okur. Ama öyle demeyin, gerçekten görülmeye değer bir yermiş Ngorongoro. İsmi gözünüzü korkutmasın, söylemeyi hemen öğreniyor, sonra da tekerleme gibi tekrarlamaya bayılıyorsunuz. ;)

1978 yılından bu yana Dünya Mirası kabul edilerek korumaya alınan bu 20 kilometre çapındaki çukuru ağaçlarla kaplı, 600 metre yüksekliğinde adeta bir doğal duvar çevreliyor. Bu dik duvarlara rağmen Serengeti ile Krater arasında bir göç yaşanıyor. Ancak burada su olduğu için göçe hiç katılmayan hayvanlar da var. Doğu Afrika'da yaşayan hemen her türlü hayvanı burada görebilmeniz mümkün. En büyük sürpriz de kraterin dibindeki sodalı göl Magadi'de yaşayan flamingolar oldu bizim için. Biliyorsunuz Nakuru Gölü'nde bile doğru düzgün görememiştik onları. Fotoğraf makinesine pek harika yansımasa da bu kez dürbünle çok güzel izleyebildik flamingoları. 


Flamingo heyecanıyla sırayı şaşırdım tabi. Aslında burada ilk durağımız evrimin ayak izlerini -ya da ilk adımını- göreceğimiz minik bir evrim müzesine de ev sahipliği yapan paleantropolojik bir sit alanı olan Oldupai Gorge oldu. Atalarımızın atalarının ilk olarak Afrika'da yaşadıkları bilgisini doğrular nitelikte 3.6 milyon yıl öncesinden kalma ayak izleri, o zamanki insanımsıların neye benzedikleri, biraz daha günümüze yaklaşınca -yani 1,7 milyon yıl önce!- insanoğlunun atasının kafatasının nasıl göründüğünü hep bu müzede görebiliyoruz. Hayvanların evrimine dair bölümler de var.


Yola devam ederek Ngorongoro Krateri'ne önce en tepeden, güzel bir fotoğraf noktasından bakıyoruz. Buradaki dev boynuzlarla fotoğraf çektirmek için herkes adeta sıraya girince İso'cum da eksik kalmak istemiyor. Yine uçsuz bucaksız, bu kez çok farklı bir doğa parçası var karşımızda. Afrika her noktasıyla bizi büyülemeye devam ediyor. Bu bomboş görünen topraklarda ne safarisi olur ki diye düşünüyor, ama aşağılara indikçe gördüklerimize pek şaşırıyoruz. Gezinin en sürprizli yerlerinden biri olmaya aday burası. 


Öğle yemeği için mola verdiğimiz -ve bazı kuşların saldırma tehlikesine karşı kumanyalarımızı araçlarda yemek zorunda kaldığımız (zira gruptan sandviçini üzerimize pike yapan kuşlara kaptıran oldu!)- gölün kıyısında birçok kuş çeşidi görmek mümkün. Krater genelinde 400'e yakın kuş türü yaşıyormuş. Favorim daha önce bir iki yerde daha gördüğümüz, sağ üst köşedeki taçlı turnalar (crown crane) oldu. Ama bunların dışında da irili ufaklı, müthiş estetik kuşlarla karşılaştığımızı söylemeliyim.  


Aşağıda solo performans sergileyen dostlarımız bulunuyor. Gergedan, devekuşu, aslan ve yaban domuzu en artistik pozlarıyla sizlere selamlarını yolladılar. ;)


Burada da şimdiye kadar karşılaştığımız en büyük sırtlan sürüsünü iş başında yakaladık. Toplam sayı on beşe yakındı ama olay anına odaklandığımız için bu kadarını çekebildik. Yine bir av sonrasıyla karşı karşıyayız. Ve sırtlanlardan iki tanesi muhtemelen geriye hiçbir şey bırakmayacakları bir gunu başını ara sıra dinlenerek sote bir yere taşımaya çalışırlarken ciplerimizin önünden de geçiyorlar. Gördüğümüz çok etkileyici sahnelerden biri daha.


Artık yavaş yavaş geldiğimizden farklı bir yoldan yukarı tırmanarak Krater'e tepeden bakan Ngorongoro Serena Lodge'a gitme zamanı. Üzerimize battaniyelerimizi sarınarak yemek öncesinde Dolunay'a karşı birer kadeh bir şey içmezsek ayıp olur, değil mi? ;) Otelimizden memnun kalıyoruz. Çok keyifli, manzarası güzel bir otel. İçindeki hediyelik dükkanında çalışan Masai de bizi tam sefamızın ortasında yerimizden kaldırarak heyecanla yanına çağırıp, çalıların arasında yuvarlanıyormuş gibi ilerleyen kocaman bir oklu kirpi gösterince safarinin otele gelince bitmediğini bir kez daha hatırlıyoruz. ;) Akşam da Afrikalı akrobatların, yerel müzikler ve danslar eşliğinde yaptıkları gösteriyi izliyoruz.


Artık safari bitti. Müthiş bir düzen ve uyuma sahip yaban hayattan ayrılacağız. Hani yurtdışında parklarda gördüğümüz manzaraları dönünce "ay şekerim harika, kimse kimseye bakmıyor: bir yerde bikinili kızlar uzanmış güneşleniyor, bir yerde yaşlılar kitap oynuyor; çocuğunu gezdiren de var sevgilisiyle öpüşen de; etnik müziğini yapan da var sporunu yapan da... ne güzel!" diye anlatır ama döner dönmez özümüze dönerek "bu yaşta giydiği şeye bak ayol" ya da "el ele tutuşsunlar tamam, ama öyle de öpüşülmez ki sokak ortasında"ya bağlarız ya hani. Doğada bu yok işte! O kadar farklı türün -uçanın, kaçanın, sürünenin, zıplayanın- hep bir arada, birbirlerinden bir zarar görmedikleri sürece dönüp de birbirlerine bile bakmadıkları bir dünyadaydık. "Ama avlanma?" demeyin. Bizim için çalışıp, para kazanıp, yiyecek almak için Migros'a gitmek ne ise, bir aslanın da bir gunuyu afiyetle yemesi o işte! Neyse ki bizler gibi ihtiyaç fazlasını depolamıyor, karnı doyunca duruyor, üstüne tatlı niyetine bir de ceylan devireyim demiyor. Doğanın her anından dersler çıkarmak mümkün. Korkan tarafın zarar görmediği sürece korktuğuna hırlamaması, saldırmaması, sadece tetikte durarak gözlemlemesini bile insanlık aleminde benimsemiş olsaydık belki ırk, dil, din savaşlarının büyük bir kısmı hiç yaşanmazdı!

Neyse... Bu konu uzar da uzar. Ertesi gün öğleden sonra on iki kişilik uçaklarla Zanzibar'a uçmak üzere Arusha Havaalanı'na gideceğiz. Havaalanı öncesindeki durağımız ise Meserani Yılan Parkı. Burada bir sürü yılan çeşidini camların ardından görüyor ve özelliklerini öğreniyoruz. Camlar parladığı için pek hoş fotoğraflar çekemiyoruz, ama olsun. Burası sadece bir yılan parkı değil aslında. İçeride pek çok sürüngen ya da baykuş, kaplumbağa, akbaba, sarı babun gibi hayvan var. Vahşi doğadan gelip de kontrollü ortamlarda hayvanları izlemek biraz içimizi burksa da bu dev yılanlarla kendi ortamında karşılaşmayı kesinlikle istemeyeceğimizi hepimiz biliyoruz! ;)



Departure Lounge'u ve uçuş bilgileri panosuyla bir kasaba otogarını andıran havaalanında minik uçağımıza biniyor, arkamızdan nur inmiş şekilde havalanarak, sağ salim Zanzibar'a iniyoruz. Bu arada safari sırasında araç tutmasına karşı hiç ilaç kullanmam gerekmedi. Ama bu uçuş öncesi önlem olarak bir tane ilaç aldım ve iyi ki de almışım dedim, çünkü neredeyse herkes altüst olmuş şekilde indi uçaktan. Aklınızda olsun, bu minikler feci sarsıyor. Motion sickness'tan muzdaripseniz, önleminizi alın.


Şimdi okyanusun tadını çıkarma zamanı. Ama önce baharat adasının baharatlarını tanıyalım, değil mi? ;) 

Hiç yorum yok: