Tanzanya'ya öyle zorlu bir giriş yapıyoruz ki hepimiz ilk gece otelimizde dayak yemiş gibi erkenden uyuyoruz. 10 saatimizi safari cipinin içinde yollarda geçirdik, sınırı geçerken bekledik, üstelik hiç hayvan falan görmeden, kumanya şeklindeki öğle yemeklerimizi soğuk bir birası bile olmayan bir mola yerinde yedik. Programın bu gününü içinde bir miktar safari olacağı için çekilebilir diye düşünmüştük gezi öncesi incelerken, ama çok çekilmez ve gereksiz yorgunluk sayılabilecek bir günmüş. Fest Travel'a geribildirim olarak da yazdım: Masai Mara ve Serengeti arası kesinlikle pırpır uçaklarla yapılmalı ve bu bir günlük yorgunluk ve kayıp zaman da safari için harcanmalı.
Neyse ki otelimiz nefis bir otel. Yorgunluğumuzu alacak cinsten. Sefa için çok uygun. Sadece odadan çıkıp resepsiyona ya da iki adım ilerideki restorana bile giderken oda anahtarınıza bağlı düdüğü çalarak görevli bir Masai'yi ya yürüyerek ya da akülü arabayla size eşlik etmesi için çağırıyorsunuz. Neden mi? Çünkü otel vahşi yaşamın tam ortasında ve sınırları içerisinde leopar, fil ve aslan görülmüş! Soroi Serengeti Lodge, bence gezinin en güzel oteliydi. Kahvaltısı zayıf olsa da kahvaltı yaptığımız nefis vadi manzarasını görünce "yediğimiz içtiğimiz kimin umurunda, karşımızda böyle bir manzara varken" dedik. Yemekleri ve odaları çok güzeldi. Odanın ahşap terasının bir bölümünde aynı yemyeşil vadiye karşı bir açık hava duş bile vardı. Sizi görebilecek tek canlıların aşağıdan geçen filler olabileceği bir yerde, tertemiz havada ve doğada duş aldığınızı, sonrasında bornozlarınıza sarınarak terasta, akşam yemeği öncesinde bir şişe Güney Afrika şarabı devirdiğinizi düşünsenize. Bana kulak verin, safari yorgunluğu anca böyle atılır, dostum!
Yolculuğun bu kısmında otelimizin de içinde yer aldığı Serengeti Ulusal Parkı'na gelmeden önce ilk durağımız Victoria Gölü kıyısındaki bir balıkçı köyü oluyor. Yine safari dışındaki tek aktivitemiz köy ziyareti ve yerel halkın yaşamını, kültürünü yerinde gözlemleme olacak (ki bana göre bu da en az safari kadar güzel). Victoria Gölü yaklaşık 69,000 metrekarelik yüzölçümüyle Afrika'nın en büyük, dünyanın ise üçüncü büyük gölü (ikinci büyük tatlı su gölü) durumunda. Nil Nehri'nin de su kaynaklarından biri olan bu gölün adı elbette İngiltere kraliçesinden geliyor. Hemen kıyısında yer alan Lamadi Köyü'ndeki yaşamı yerel rehberlerden dinliyor, onlarla birlikte köyde dolaşıyoruz.
Köyün bir numaralı geçim kaynağı balıkçılık. Erkekler sürekli balık peşindeler. Kadınlar erkeklerin getirdikleri balığı onlardan satın alıp (evli bile olsalar), balık pazarında satarak ayrı bir gelir elde ediyorlar. Yoksa paranın tamamının marihuanaya gittiğinden şikayetçiler. Erkeklerin ayık kafayla gezmedikleri bir köymüş burası. Sabah kurulan balık pazarı biz gittiğimizde çoktan bitmiş olduğu için kıyı da balık ayıklayan, çamaşır -ya da çocuk ;)- yıkayan köy kadınlarına kalmıştı.
Köyün tamamı ise çocuklardan oluşuyor gibi bir görüntü hakimdi. Her yerde gruplar halinde oynayan, bağrış çağrış bizi takip eden minikler vardı.
Arada bir elinizi tutup, sizinle birlikte yürümeye başlayan bir minik görürseniz şaşırmayın. Kısa süreli yol arkadaşınızla tanışın ve el ele yürümeye devam edin. Bazıları iki kişinin arasına girebiliyor; amaç iki el tutmak değil, beni uçurun demek, ona göre. ;)
Köyün ana caddesi boyunca yürürken yol boyunca sıralanmış evler ve dükkanları da görme fırsatı buluyoruz. Berberden, manifaturacıya, açık hava sinemasından, hediyelik eşyacıya bir sürü harap ama renkli kulübenin yanından geçiyoruz. Piknik tüpü üzerinde balık kızartan yaşlı teyzeler kendilerine baktığımızı görünce hemen ikram etmeye kalkıyorlar. İçten ve güler yüzlü kadınlar ve çocuklar köyü burası.
Artık köye veda zamanı. Şimdi İso'cumun benden daha çok merak ettiği Serengeti'yi göreceğiz. Maç zamanlarında metrodaki "Serengeti! (alkış) Serengeti! (alkış)" tezahüratlarından olsa gerek bu merak. ;) Bakalım şehirde metroya binerken karşılaştığımız düzensiz güruhun karşılığını doğada görecek miyiz? Hiç sanmıyorum, ama Serengeti'de safari detayları bir sonraki yazıda olacak.
Ama kısaca Serengeti Ulusal Parkı'ndan bahsedeyim girizgah niteliğinde. Burası 14,763 kilometrekarelik alanıyla Masai Mara'nın neredeyse on katı büyüklüğünde bir doğal yaşam parkı. İçeri girer girmez fark edilen ilk özelliği ise çok daha yeşil olması ve geniş düzlüklerden çok ağaçlıklı alanlarının göze çarpması. "Bu kadar genişlik ve ağaçlığın safari anlamında bize bir faydası mı, zararı mı olur?" diye düşünmeden edemiyor insan. Sanki burada işimiz biraz daha zor gibi. Yine de 35 tür ova hayvanı, 5 büyük ve iki yüzden fazla kuş çeşidine ev sahipliği yapan bu devasa alanın bize bir güzellik yapacağına dair umutluyuz. Bakalım haftaya hep birlikte göreceğiz. ;)
İyi hafta sonları!
İyi hafta sonları!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder