Süründürerek de olsa okuduğum son kitabın pek de iç açıcı olduğunu söyleyemeyeceğim. Amerikalı yazar Joyce Carol Oates'un kocasını beklenmedik bir şekilde kaybetmesi sonrasında yaşadığı acı, yalnızlık ve travma dolu süreci anlatan Dul Kadının Öyküsü.
Akıl kârı değilmiş böyle bir kitap okumak. Smith'lerin yaşları 77 ve 70 olsa bile insan ister istemez bağ kurarak okuyor bir hikayeyi. Ve tabi o yüzden de ruhen biraz çöküş yaşadığım doğrudur bu kitapta. Joyce, kocası Ray'in öksürüğü falan biraz uzayınca onu hastaneye götürür. Ve basit bir zatürre başlangıcı teşhisiyle bir iki gün hastanede kalmak için yatırdığı kocasını hiç beklenmedik bir şekilde hastane enfeksiyonu nedeniyle kaybeder. Kırk küsur yıllık eşini kaybetmenin yarattığı boşluk duygusunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz kitapta. Bir de çocuksuz bir çift olarak tüm zamanını kesintisiz birlikte geçirdiği, sohbet ettiği, birbirlerinden keyif alarak, birbirlerinin bağımsız kişiliklerine değer vererek, bazen eğlenerek bazen evde birbirlerinin sessiz varlıklarını hissederek yıllardır sürdürdükleri bir hayat arkadaşlığı bu. Kayıtsız kalarak, empati kurmadan okumam mümkün olmadı yani. O yüzden bir an önce bitirip bırakmak da istedim okurken.
Bu arada "Ne büyük acı ya", "Aman Allah korusun," tık tık diye tahtalara vurduktan sonra "zavallı Joyce'cum, şu an neler yapıyor acaba?" diye bir Google araması yaptım ki hatun maşallah kocayı kaybetmesinin birinci yıl dönümünde ikinci kocayı takmış bile koluna! :P Ve altı yıldır da adamla berabermiş. Ayol, ben kendimi paraladığımla kaldım haftalarca, ona yanarım, peh! ;)
Şimdi alıntılar...
* "Bahçıvanlık iyimserlik timsalidir: Gelecekte çabalarının karşılık bulacağına inanmanın yanında geleceğe de inanan kişidir." (en ilgimi çekmeyen konu olduğunu düşünürsek, kötümser bakış açım bir kez daha desteklenmiş oluyor sanırım. ;) )
* "Evde çoğu zaman saatlerce birbirimizle konuşmadan ya da konuşmaya gerek duymadan zaman geçirirdik. Çünkü bu, -yani konuşmaya gerek duymamak- yakın olmanın en büyük özelliğiydi." (Katılıyorum!)
* "Nietzsche'nin kağıt ciltli yıpranmış eserinde yazarın ünlü bir aforizması var: İntihar düşüncesi büyük bir tesellidir; insan çoğu kötü geceyi onunla atlatabilir."
* Ray hayattayken yanımda olmadığı zaman bile yalnız değildim; şimdi Ray yok, başkalarının yanındayken, kalabalığın içindeyken bile asla yalnızlık duygumdan kurtulamıyorum."Sevdiklerimizin yanımızda olamasalar bile sağlıklı, huzurlu ve mutlu olduğunu bilmenin ne büyük bir şükretme nedeni olduğunu bir kez daha fark etmeme yardımcı bir kitap ve hafta oldu bu. Mesajı alıyorum ve şükrediyorum. Gereken yapılacaktır Evren; yanımızda olmaya devam et! ;)
Hepimize iyi hafta sonları.
6 yorum:
Joyce Carol Oates'in hemen hemen tüm kitaplarını okudum, yazar olarak çok sevdiğim ve okuduklarımdan çıkarımladığımla da çok güçlü bir kişilik olarak kabul ettiğim bir yazardı. Bu kitabı okuyana kadar, bitti mahvoldu yahu. Bizim hiç bir geliri olmayan köylü kadınlarımız bile bunun kadar çaresiz hallere düşmezdi. tamam kocayı seviyor, ölüm zor bir şey, bunca yılı paylaşmış ama bana halleri biraz mızmız çocuk halleri gibi geldi. Kısacası benim de ruhum daraldı ve kadının kişiliğiyle ilgili hayaller tuz buz oldu :) Demek ikinci kocayı takmış koluna, ne diyelim allah mesut etsin :)
Leylak Dalı,
Tamam, ne kadar güçlü olursa olsun o yaşta, öyle bir beraberlikten sonra tek başına kalan bir kadının ruhen çökmesini, dağılmasını, mızmızlanmasını anlayabilirim. Ona da bir şey demiyorum. Ama o çöküşünde bile o kadar egoist bir hali vardı ki, o bana çok itici geldi. Otopsi istemedi, yakılmadan önce görmedi, hastanede ne olduğuyla ilgilenmedi, ama elinden gelse Ray'i öldüğü için suçlamak ister gibi bir hali vardı!
Bir de birinci yılda evlenmek ne ayol?! Tamam biriyle yakınlaşırsın, bir ilişkin olabilir, falan filan da, daha acıyı atmak birkaç ayını almıştı, nasıl bu kadar çabuk sevip de evlenecek aşamaya geldin, diye de düşünmeden edemedim. (Biraz Nermin Bezmen'in Bizim Gizli Bahçemizden sonrası yaşadığım samimiyet sorgulamasına benzer bir şey yaşadım açıkçası. Yani yanlış da anlatmış olmayayım kendimi: insanın ne zaman kime aşık olacağı belli olmaz da, böyle bir kitabın üstüne yazarı el ele başka bir adamla görmek algı bozukluğu yaratıyor bende şahsen!)
Joyce Carol Oates'in "Dul Kadı'nın Öyküsü" kitabı, Değerli Mehmet Bilgehan Merki'den aldığım bir "ödül kitap" idi. Bu kitabı her ikimizde benzer ruh hali içinde ve empatiler kurarak okumuşuz. Nasıl içim daralmıştı anlatamam...kitabı bir an önce bitirip o ruh halinden uzaklaşmak istemiştim. Ve şimdi sayfanda, yazarın sonrası ile ilgili duyduklarım ..beni bir kez daha düşündürdü! herkes acı ve tatlı, samimi yada samimiyetsiz, kendi hayatını yaşıyor!.Biz romandaki acılı kadın figürünü fazlaca büyütmüşüz kafamızda. Yazar hanım bahçeye ektiği çiçekler gibi, çok çabuk yenilemiş kendisini!..benzer bir olaya yakın bir ahbap çevresinde tanık olduk. Elli yaşlarında ve ortalama 35-40 yıllık çok sevdiği eşini amansız bir hastalıkla kaybetmiş olan erkek, daha senesi gelmeden yeni bir eşi takıp koluna, el ele göz göze..ne çocuklarına karşı ne de yakın çevresine, aldırış etmeden kendi hayatını yaşamaya başladı. Bir yıl önce tf.da 'ben onsuz nasıl yaşarım!!' diyen sanki o değilmiş gibi!.. Çok çabuk silkelendi!.. ne diyelim Allah mesut etsin! bu da hayatın bir başka yüzü!..
Son cümlene aynen katılıyorum Sevgili İmge. Kitap, yine de sahip olduğumuz şeylere bir kez daha şükretmemiz gerektiğini hatırlattı bize. Temennilerimiz; Sevdiklerimizle birlikte sağlıkla, huzurla dolu nice yıllara...
ESİN,
Aynı şeyleri düşünüyorum. Hatta okuduktan sonra da aldatılmış, boşa zaman harcamış gibi hissettim kendimi bunu öğrenince. Gerçi empati kuramayacağımız durumlar bunlar (mümkünse de kurmayalım). Ne bileyim belki acı o kadar büyüktür ki, onu ve kaynağını yok saymak istiyordur beyin, falan filan. Ama yine de bu durum okura geçen samimiyetsizliği azaltmıyor ne yazık ki. Belki bir beş sene sonra falan bir kitap yazıp, "zamanında neler yaşadım ama artık mutluyum, hayat devam ediyor" tadında bir kitap yayınlamış olsaydı "helal olsun kadına, o yaşta ne güzel devam edebilmeyi becermiş" diye düşünecektik. Galiba kadının bu kadar bencilce mızmızlanışının ardından, acısının daha taze olduğu dönemde (yazdıklarından çıkarıyorum, tahmin değil) başka biriyle tanışması ve birkaç ay içinde evlenmesi bizi biraz hayal kırıklığına uğrattı.
Neyse canım. Kendi temmennilerimize bakalım biz. ;) Sana aynen katılıyorum.
Sevgilerimle.
Mesaj alındı, okunmayacaklar listeme eklendi :)
Füsun T.,
İyi mi ettim kötü mü bilemedim şimdi. :P Kötü bir kitap değil asla, ama iç sıktığı kesin. Bir de işte biraz yazarın samimiyet ve bencillik problemi de hissediliyor bana göre. Ama işin ters gelen tarafı şu ki, herhangi bir kitabın okunmamasına katkıda bulunduğuma inanamıyorum! :)
Yorum Gönder