Kaş'ın bu yıl açılan lezzet duraklarından biri olan Oburus Momus'u denemeden olmazdı. Ben zaten büyük çoğunlukla onun karşısındaki sırada yer alan plajların en süssüz püssüz, sakin, Instagram'da paylaşmalık kokteyller hazırlamayan ama bahçesinde biberler, muzlar, patlıcanlar yetişen, nar ağaçlarının gölgesinde güneşlenileninden denize girdiğim için hemen her gün önünden de geçiyordum bu şirin mekanın. Vejetaryen mutfağı "lezzetsiz ot çöp yemek" olarak gören herkesin fikrini değiştireceğini düşündüğüm bu restoranın menüsündeki her şey çok lezzetli görünüyor. Sunumları da çok güzel. Biz öğle yemeği için gittik -ki bence daha çok öğle yemeği için uygun bir yer- ve Gara Guzu'larımızın yanında bir falafel, bir de Meksika ve edamame fasulyeli tacos söyledik. Yemeğimizi yerken de tanrılar hakkındaki bilgilerimizi tazeledik. ;) Leziz yemekler, hızlı ve güleryüzlü servis için mutlaka denemenizi önereceğim yerlerden burası. Bir dahaki gidişimde aklımda kalan sushilerini deneyeceğim ben de.
Klasik deniz sefası yerlerimizin dışında denemeler de yapacak kadar bol zaman geçirdik bu sene Kaş'ta. İşte denediğimiz ama muhtemelen 'sık kullanılanlar'a eklemeyeceğimiz plajlardan ilki Olympos Mocamp'ın plajı. Görüntüsü aşağıdaki gibi. Girişteki renk muazzam. Plajı diğer yerlere göre sakin. Menüde bir sürü alternatif yiyecek ve içecek var. Dubası olması ve yüzme alanının genişliği avantaj. Sevmediğimiz yanı ise esintiye açık olması. Özellikle esintili günlerde ekstra dalgalı olması. Bir de o pırıl pırıl su yeşili bölümü geçtikten sonra derinleştiğinde ayaklarımızı göremiyor olmak! Evet bizim kriterlerimizden biri de budur deniz olayında. İstediği kadar temiz olsun, dibini göremiyorsak, hadi ondan geçtim, en azından ayaklarımızı göremiyorsak en bayıldığımız deniz olmaz o deniz. O yüzden ilk tercihlerimizden değil burası da.
Kız kıza denediğimiz diğer bir plaj ise yarımadanın merkeze en yakın noktası olan İnceboğaz. Yolun kenarında iki ayrı koy olarak girinti yapmış bu plajın bir bölümü daha esintili, diğer bölümü ise daha durgun. Durgun olan kısmında çocuk bolluğu yaşanıyor. O yüzden dikkat: kafa ütülenme tehlikesi var! Diğer bölümde de şezlonglar kaldırılmıştı, o yüzden orayı tercih edemedik. Daha çok yeni, geçen hafta gittik. O yüzden işletmesi hep mi böyle kötüydü, yoksa sezonu kafalarında bitirdikleri için mi böyle oldu bilmiyorum. Ama bir bölümde hiç şezlong yoktu, şezlong olan bölümde ise ücret aldıkları şezlonglarda minder bile yoktu. Gelen çay demsiz, lezzetsizdi ve üstelik kağıt bardakta geldi! Yani plajda asgari düzeyde konfor arayanlar için önereceğim bir yer değil maalesef. Denizi nispeten daha ılık ve pırıl pırıl, ona diyecek bir şeyim yok. Ama Kaş'tayız yahu, zaten elimizi sallasak güzel denize çarpan şımarıklarız biz! ;)
Bu arada Kaş'taki dükkan, plaj, kafe, bar, meyhane sahipleri ya da çalışanlarının yaşamlarını bir nevi yazlık site yaşamına en çok benzettiğim yer gece hayatı oldu. ;) Ağustos böceği olarak aralarına katıldığımda gördüm ki onlar için No.11, Redpoint, HiJazz'in olduğu sokaklara inmek, sanki gençlik yıllarımızdaki yazlık site diskosuna inmek gibi. O yüzden hiç yaşlanmıyorlar, hepsi gece 12.30-01.00 gibi dükkanlarını kapatıp içmeye gelecek kadar aktif, dinamik ve heyecanlılar galiba. ;) Ben evden üşenerek çıktım ama aralarına girince enerjim yükseldi ayol. Bu arada ben bile bir sürü simayı tanıdım aralarında: "Asmaaltı'nın cankurtaranı değil mi o?", "Şu çocuğu hep Uzun Çarşı'daki şu dükkanda görüyorum", "Aa Çınarlar'ın ortaklarından biri değil mi o?" falan filan. Zaten Hilal'in, yani Atelier Vitray'ın bulunduğu avlu komple tanıdık diyebilirim. (Bu arada arkadaşım diye söylemiyorum yaptıklarına mutlaka bir göz atın. Ve denedim biliyorum: eli uğurlu geliyor bu hatunun! ) Yani artık yarı-yerli olmak adına büyük bir adım attım sayılır. ;) Yine de dedikodu anlamında tıkandığım noktalar oluyor, onu da pratik yaparak geliştireceğiz artık, mecbuur.;)
Ha bu kadar geceden bahsettikten sonra HiJazz'de Pazar-Pazartesi hariç çıkan grubun da gayet başarılı olduğunu ve ortamın çok keyifli olduğunu da söylemeden geçmeyeyim. Gidiniz, müzik dinleyiniz, içiniz, eğleniniz, sabaha karşı dörde doğru Kaş'ı kapatıp evinize gidiniz, bayılınız. Sabah ezanıyla da uyanmamanın yollarından biri de bu zaten: sabaha karşı bayılmak!
Gelelim masaj önerilerime. İlki benim için feci nostaljik bir yer olan Kaş Otel'den. Neden mi nostaljik? Çünkü 1995 yılında ilk kez Kaş'a geldiğim yaz kaldığım otel orasıydı. Ailecek üniversiteyi kazanmam şerefine tatile çıkmış, birçok yerde kalmıştık. Ama Kaş aklıma bir daha hiç çıkmayacak şekilde yer etmişti. Hatta o yıl Ongun'la birlikte Kaş Otel'de Jon Bon Jovi'yi de gördüğümüze inanıyorum ben hâlâ. İşte aşağıdaki görüntüler Kaş Otel'den. Burası ile anlaşmalı ve ayrıca bağımsız çalışan Murat Bey de aslında gördüğünüz gibi oranın plajında yapıyor masajı. Ancak havanın kötü olduğu durumlarda otelin bir odasında da masaj yaptırmanız mümkün. Hatta isterseniz kendi evinizin rahatlığını da tercih edebilirsiniz. (Ben tercih edemedim aşağıdaki yüz vermediğim dişsiz teyze kesin dedikodumu yapar diye. Mahalle baskısı her yerde azizim! ;P) Ben çok memnun kaldım ve herkese de önerdim, öneririm.
Onun dışında kendim yaptırmadığım ama İsocum'un çok övgüyle bahsettiği bir masaj adresi olarak Hera Otel'i önerebilirim. Orada iki Uzakdoğulu masözün ikisinin de çok iyi olduğunu söyledi bana. Bir de İsocum çok bayılmamıştı diye hatırlıyorum ama SpaMarin'deki Şah Hanım'dan çok övgüyle bahseden arkadaşlarım var. Aklınızda bulunsun dedim.
E o zaman, keyfiniz bol olsun.
Ben de bir cesaret kapımı açıp bakayım Lokma bir sürpriz getirmiş mi paspasıma diye. Zira az önce kendisini yanımızdaki boş arazide ağzında viyaklayan bir fareyle gördüğüm için tırsıp kapıyı kapatmıştım. ;) Bu arada evet, biz burada hâlâ sadece sineklik çekili şekilde, camlar ve kapılar açık yaşıyoruz. Ah, hiç İstanbul'a dönmeyecekmiş gibi "biz"li, "burada"lı, bir havalarda konuşmalar. Dönüş yaklaşıyor oysa ki. :( Ne demişler: Kaş'ın en sevimsiz yanı camisi ve dönüşüdür! Siz siz olun, şehre dönmemenin bir yolunu acilen bulun derim.
Ben de bir cesaret kapımı açıp bakayım Lokma bir sürpriz getirmiş mi paspasıma diye. Zira az önce kendisini yanımızdaki boş arazide ağzında viyaklayan bir fareyle gördüğüm için tırsıp kapıyı kapatmıştım. ;) Bu arada evet, biz burada hâlâ sadece sineklik çekili şekilde, camlar ve kapılar açık yaşıyoruz. Ah, hiç İstanbul'a dönmeyecekmiş gibi "biz"li, "burada"lı, bir havalarda konuşmalar. Dönüş yaklaşıyor oysa ki. :( Ne demişler: Kaş'ın en sevimsiz yanı camisi ve dönüşüdür! Siz siz olun, şehre dönmemenin bir yolunu acilen bulun derim.
4 yorum:
Kaş, buzamana kadar gördüğüm kesinlikle en minnoş yerlerden biri. Sürekli kalmak istenilcek nadir yerlerden ve mekanları da bir okadar güzel.
Sevgiler :).
dominotaşı
Haklısın ve bozulursa diye ödüm kopan yerlerden biri de ayrıca. Umarım hep bu minnoşlukta kalır. ;)
Sevgilerimle.
Kaş'ın yerlisi oldunuz artık İmge:)
Sezer Eser Perker,
Galiba çaktırmadan oluyoruz ;) Yavaş yavaş bir adım attık valla. Yarı yerlisiyiz diyorum artık, darısı tam anlamıyla yerlisi olmaya. ;)
Yorum Gönder