Tesir ve Florence

Ne demek istediğimi şimdi anlayacaksınız. ;) Biri tiyatro, diğeri film. İkisi de çok güzel, ikisi de izlenesi. Tiyatro ile başlayayım. Tesir, SBR (yani Siyah Beyaz ve Renkli) Tiyatro'nun iki saatlik, iki perdelik, konusu, müzikleri ve sahnelenme şekli çok etkileyici oyunu. Tek bir eleştiri yapacak olursam, didaktiklik dozunun biraz yüksek olduğunu düşündüğümü söyleyebilirim. Bir seminer ya da üniversite amfisinde ders dinliyormuş gibi hissettiğim zamanlar oldu. Yine de sevdim mi? Çok sevdim. 


Oyunda depresyonun "bir ilaç yut, geçsin" kıvamında antidepresanlarla çözülecek bir şey olduğuna inanan bir doktor ve depresyonun "ilaçlarla müdahale olmadan yaşanması ve atlatılması gereken bir durum" olduğuna inanan psikoloji uzmanı eski sevgilisinin yürüttüğü bir deney var.  Elbette deneye katılan biri genç bir kadın diğeri de genç bir erkek olan iki denek. Deney sırasında birbirlerine yakınlaşmalarıyla birlikte ortaya bir soru daha çıkıyor elbette: antidepresanların etkisi altında aşk, aşk sayılır mı? Hani zihinler bu kadar kontrol altındayken başkaldırıp da aşkı yaşayabilirler mi? Oyundaki psikolog rolüyle 19. Afife Jale Tiyatro Ödülleri'nde en başarılı kadın oyuncu ödülünün sahibi olan Aslı Yılmaz gerçekten de doğal oyunculuğuyla kendisine hayran bıraktı diyebilirim. İlk kez izledim ve bayıldım. 

Bence siz de bu oyunu mutlaka izlemelisiniz. Biraz gerilecek olsanız bile etkileneceğiniz garanti. En yakın tarih 16 Aralık, yani yarın Gazanfer Özcan Sahnesi gibi görünüyor. Ama Toy İstanbul'un sayfasını takip ederek orada izlemeyi de tercih edebilirsiniz. 

Florence

Hani afişte "Kulaklarınıza İnanamayacaksınız" yazıyor ya? Hah, vallahi doğru söylüyor. Çünkü bu film dünyanın en kötü şarkıcısı Florence Foster Jenkins'in hikayesini anlatıyor. Gerçekten yaşamış böyle bir kadın, şok oldum doğrusu. Ve müzik tutkusuyla dopdolu ama yetenek fakiri Florence'ı da Meryl Streep canlandırıyor. O yüzden izlemezseniz ayıp olur!


Meryl Streep her zamanki gibi olağanüstü. Oynadığı zengin ama korkunç sesli, sözde opera sanatçısı karakterinin komik, ama aynı zamanda hüzünlü ve tutkulu tarafını nefis yansıtıyor. Kocası rolünde ise Hugh Grant var. Bir de dedikodu: Hugh Grant çok yaşlanmış. Oyuncular arasında Meryl Streep'ten sonraki favorim ise genç piyanist Cosmé'yi oynayan Simon Helberg oldu. Böyle enteresan bir hikayeyi bulup çıkarmak da yönetmen Stephen Frears'ın başarısı olsa gerek. Kaçırmayın.

İyi seyirler. 

2 yorum:

Klio'nun Şarkısı dedi ki...

Ah daha önce okusaydım bu yazıyı keşke:) Tallinn'e gidip gelirken uçakta Florence'a baktım baktım kararsız kalıp seyretmedim. Ciddi sıkıldım şimdi:)

Imge dedi ki...

Olsun Sezercim,

Tallinn'e gidiş gelişler eksik olmaz, bir dahaki sefere artık diyelim. ;)