Lüzumsuz Kadın

Bu yazın en sevdiğim kitaplarından oldu Lüzumsuz Kadın. Ürdünlü yazar Rabih Alameddine'nin yazdığı bu şahane roman National Book Award finalisti de olmuş. 

Beyrut'taki evinde, süregelen savaş kaosunun içinde, yalnız ve yalnızlığından mutlu bir şekilde kitaplarının arasında yaşayan Aaliya adında bir kadının hikayesi. Aaliya her yıl kendi özel kriterlerine göre seçtiği bir kitabın çevirisini yapıyor ve kimseye okutmadan, yayınlatmadan, sessiz sedasız kutusuna kaldırıp evinin kullanılmayan bir odasına kaldırıyor. Her yıl yılbaşında yeni bir kitaba başlama ritüeliyle hem kendisi hayata tutunurken hem de 50 yıl içinde müthiş bir arşiv oluşuyor o odada.   


Öyle çok yeri not ettim ki kitabın arka sayfasına, bazı alıntıları buraya da bırakmak istedim eski günlerdeki gibi:

"Uzun zaman önce tüm benliğimi, kelimelere duyduğum kör bir tutkuya adadım. Edebiyat benim kum havuzum. İçinde oyunlar oynuyor, kaleler, duvarlar inşa ediyor, şahane zaman geçiriyorum. Beni asıl zorlayan oyun bahçesinin dışındaki dünya. Bu görünen dünyaya uysal ama geleneksel sayılmayacak şekilde uyum sağladım ki fazla sıkıntı çekmeden kitaplardan oluşan dünyama geri çekilebileyim. Aynı metafordan devam edersek, eğer edebiyat benim kum havuzumsa, gerçek dünya da kum saatim - içimi gıdım gıdım tüketen bir kum saati. Edebiyat bana hayat veriyor, hayat beni öldürüyor."

Aynı mekanı paylaşıyorduk ama artık aynı ilgiyi, karşılıklı anlayışı, arkadaşlığı paylaşmıyorduk. Evli çiftler gibiydik.”  

Sadece biz gitmiş olanlar bu şehrin eskiden nasıl olduğunu ve ne kadar değiştiğini biliriz; hatırlayamayanlar kalmış olanlardır, her gün her gün gördükleri için o anıyı yitirir, şeklinin bozulmasına izin verirler; ki onlardır sadık kaldıklarını düşünen ve biz, bir anlamda firariyizdir onlara göre.

İnsan hiçbir şeyin kaybını ‘olabilirdi’lerin kaybı kadar derinden duyumsamaz. Hiçbir nostalji, asla gerçekleşmemiş olan şeylere duyulan nostalji kadar acı vermez.

Keşke o zamanlar Çehov’a kulak vermiş ya da onu okumuş olsaydım: ‘Eğer yalnızlıktan korkuyorsanız evlenmeyin.’

Ben zararsızlığın vücut bulmuş haliyim. İnsanları beni sevmesini, benden hoşlanmalarını ya da bana karşı en ufak bir şey hissetmelerini beklemiyorum. Hiçbir zaman düşman edinecek kadar önemli biri olmak istemedim. Doğuştan utangaç biri olduğumu filan söylemeye çalışmıyorum ya da skandallar yaratacak kadar muhteşem kokulara sahip bir kaplan zambağına dönüşmek tutkusuyla yanıp tutuşan bir şebboy olduğumu da iddia etmiyorum. Sadece başkalarının hayatına müdahale etmeden yaşamaya çalışıyorum ki başkaları da benim hayatıma müdahale etmesin.” 

İyi okumalar dilerim.

Hiç yorum yok: