Miras

"Güzel kitap buldum mu yazarım" günlerine döndüm sanırım. Yine şahane bir kitap var karşınızda: Norveçli yazar Vigdis Hjorth'dan otobiyografik roman Miras. Siren Yayınları'ndan çıkan bu güzel roman insanın ne yazık ki seçemediği ailesinin hikayesi. Dört yetişkin kardeşten ana karakter olan Bergljot'nun ağzından dinliyoruz aile hikayesini ve ailesinin kendisine yaşattığı travmayı. Dört kardeşin dördünün de ailesiyle ve birbirleriyle ilişkilerine de göz atıyor ve kendi bakış açılarından bakınca ne kadar farklı şeyler hissettiklerini görüyoruz.         

Yazarın bu romanıyla ilgili kendi sözlerine bakalım:

"Miras benim en politik romanım, Norveç'te de büyük tartışmalara yol açtı. Marina Abramović’in eski bir gösterisinden ilham aldım; Abramović burada altı saat boyunca hiç kımıldamadan durur. Önündeki masada bir sürü şey vardır: bir gül, bir tüy, bir tabanca. İzleyenler bu objeleri kullanarak ona ne isterlerse yapabilirler. İlkin temkinli dururlar. Sonra tüyü alırlar ellerine ve içlerinden biri mahremiyet sınırını aşarak ona dokunur. Kendilerini kaptırırlar, birbirlerinden cesaret alırlar. (Sanatçıyı) soyarlar. Sonu oldukça kötü biter. İçlerinden biri tabancayı Abramović’in kafasına dayar. Sanatçının hareketsizliği izleyenleri feci biçimde kışkırtmıştır. Sonra, altı saatin bitiminde, sanatçı nihayet hareket ettiğinde geri çekilirler. Bu performanstan bahsederken Abramović, "Bana yaptıklarından dolayı bana tahammül edemediler," demiştir. Miras'taki ailenin ana kahramanla ilişkisi de buna benzer." - Vigdis Hjorth



Birkaç alıntı yapmadan önce romanın klinik psikolog Deniz Bolşoy ile değerlendirildiği söyleşinin Spotify linkini de bırakayım buraya ilgilenenler için. 


* Acı çekerek iyi biri olunmaz. Acı çekerek genellikle kötü biri olunur. Kimin en çok acı çektiğini tartışmak çocukçadır. Baskı gören çocuk genellikle sakatlanır, duygusal yaşamı zarar görür, baskı gören genellikle baskı yapanın düşünce yapısıyla yöntemlerini benimser, baskı görmenin en vahim sonucu budur; bu, baskı göreni mahveder ve onun kendini kurtarma olanaklarını azaltır. Acıyı işe yarar kılmak büyük uğraş gerektirir, özellikle de acı çeken kişi için. 

* Mağdurun ümitsizliği, üzüntüsü ve öfkesi kabul görmeden önce ihanet eden kişi suçu kabulü yüzünden övülmemeliydi. Bu kabulün yokluğunda pişmanlık yere bir taş gibi düşerdi. Doğanın kanunu bu, içimize işlemiş, bu sırayla yapılması gerekir. 


İyi okumalar!

Hiç yorum yok: