İki Kitap, İki Sanatçı

Önce son okuduğum iki kitaptan bahsedeyim. İnanmayacaksınız ama bu kez gayet esprili ve eğlenceli romanlarla karşınızdayım - zira genelde gamlı, tasalı, meseleli romanlar ilgimi çeker. Ama bu kez bir İngiliz bir de Norveçli yazarın tam da kendi kültürlerine ait mizah anlayışlarıyla yazılmış çok keyifle okuduğum iki roman var size önereceğim. İkisi de çağdaş edebiyat klasiği sayılabilir (oksimoron olmadı di mi? ;) ). 

1859 doğumlu İngiliz yazar Jerome K. Jerome'un Bir Kayıkta Üç Kafadar tam da adı üstünde üç yakın erkek arkadaşın ve bir de köpeğin hava değişiminin kendilerine iyi geleceğini düşünerek kayık kiralayıp Thames Nehri'nde iki haftalık bir geziye çıkmalarını anlatıyor. Ama bu alışverişinden iş bölümlerine, yapılacak işlerle ilgili beceriksizliklerden yeme içme aşırılıklarına, eğlence anlayışlarından dinlence anlayışlarına kadar her konuda tam bir erkek kankalar tatili. Yani illa o yıllara gitmenize gerek yok, eşinizi, sevgilinizi, erkek kardeşinizi falan kampta en yakın iki arkadaşıyla hayal ettiğinizde hafiften alaylı bir şekilde gülümseme yayılıyorsa yüzünüze işte bu romanda da sürekli o şekilde güleceksiniz. Kesinlikle çok eğlenceli.;) 



Erlend Loe ile Bildiğimiz Dünyanın Sonu romanıyla tanışmıştım. Hatta bunun bir üçlemenin sonu olduğunu ve Doppler ile başlamam gerektiğini de o şekilde öğrenmiştim. Şu an okunacak çok kitap olduğu için üçlemenin kalanlarını değil Loe'nin ilk romanını alayım dedim. Yazarın kadın erkek ilişkileri üzerine 24 yaşında yazdığı Kadının Fendi romanında çok eğlenceli ve incelikli bir üslupla genç bir çiftin kadının ustaca yönlendirmesiyle çift oluşu, birlikte yaşamaya başlamaları, bazen ayrılmaları bazen birleşmeleri anlatılıyor. Ama o kadar usta bir yönlendirme ki bu artık seyahat zevkinden, dekorasyona, yemeğe kadar erkeğin adım adım kendine ait bir şeyi kalmayana, adeta hayatı işgal edilene kadar devam ediyor bu durum. Ben sevdim, kıh kıh. ;)

***

İki sanatçıya gelince...Aslında bir önceki postta söz ettiğim gibi gördüğüm bir sürü şeyi de ya süresi geçtiği için ya da video çalışması ya da burada gerçek duygusunu vererek anlatamayacağım tarzda bir yerleştirme olduğu için yazmıyorum. Ama geçen haftaki Karaköy turundan aklımda kalan iki isimden söz etmeden geçmeyeyim dedim. İlki X-ist galeri sayesinde keşfettiğimiz ve işlerine bayıldığımız Burçin Başar. Bundan sonra sergilerini mutlaka takip edeceğiz. Favorilerimizden birkaç tanesini de aşağıya ekliyorum. 


Yavaş, Şiddetli, Kesintisiz 

İyileşme


Solunum

Yine Karaköy'de ve aynı binanın en üst katında yer alan Pi Artworks'te ise Michael Rakowitz'in çok etkileyici bir video ve yerleştirmesi bulunuyor. 25 Aralık'a kadar görülebilecek bu çalışmanın adı Görünmez Düşman Var Olmamalı. 2007'de başlayan ve süregelen bir seriden oluşan bu serinin hedefi 2000'lerin başındaki Irak Savaşı süresince ve sonrasında yaşanan kültürel yağmaya bağlı olarak yok edilen ya da kaybolan 7000'den fazla eseri yeniden yaratmak. Bu kez 2015 yılında IŞİD tarafından yok edilen Kalhu'daki rölyef panelleri gazete ve gıda ambalajları gibi malzemelerle yeniden canlandıran Rakowitz Batı'nın "saygın ama sömürgeci" kurumlarında bulunan rölyefleri çalışmaya dahil etmiyor, çünkü bu boşlukların anlamı ağır.

Web sayfasından daha detaylı bilgi alabilirsiniz

Hepinize iyi hafta sonları diliyorum.

2 yorum:

buraneros dedi ki...

Kadının Fendi'ni ben de sevdim ve kitap notunda filmi de olduğunu görünce izlemek istedim ama belki Türkçe seslendirme yüzünden ilginç gelmedi ve bıraktım (merak da ediyorum aslında:), alt yazılısını da aramadım. Filmden haberdarsınızdır belki, ancak yine de belki diyerek bilgilendirmek istedim:) Bir Kayıkta Üç Kafadar ise bir kazanç oldu ben için, yazar bilmediğim biri.:)

Imge dedi ki...

buraneros,

Filminin olduğunu ben de kitabı okurken öğrendim ama aramadım açıkçası. İzlemek istediğim filmler listesi de o kadar kalabalık ki ondan herhalde. ;) Diğer yazarı ve kitabı da Oksijen'in kültür sanat ekinden not etmiştim. Oradan çok yararlanıyorum yeni kitaplar keşfetme konusunda. Sizin de aklınızda olsun. İyi hafta sonları!