Bu ünlem coşku, heyecan, mutluluk, önceden beni dehşete düşüreceğini düşündüğüm bir yaşla ilgili duyduğum keyif hissinin şaşırtıcılığını ifade etmektedir. Yani korkulacak bir durum yok, merak etmeyin.:)
Tuhaf bir his ama yine de 35 olmak. İster istemez bir sorgulama durumu yaratıyor insanın içinde. Yolun yarısı mı mesela? Umarım değildir. Daha uzun bir yaşam isterim; eğer yaşamımın şimdiye kadarki bölümü gibi keyifli olacaksa. Ama yolun yarısı da olabilir... Çok da umurumda değil. Nasıl yaşadığım çok daha fazla umurumda bir süredir. Ne bileyim, sayılar ya da hesaplar benim için hiçbir zaman çok önemli olmadı zaten. Her anlamda...
Mesela etrafımdaki insan sayısı. İlla ki bir şey hedefleyeceksem güvendiğim insan(la)rla çevrili bir ortamı hedefliyorum. Bir kişi de olabilir, üç de, beş de... Onlarca, yüzlerce kişiden çok yanında sarhoş olup saçmalayabileceğim, öfke patlaması yaşayabileceğim, mutsuz ve sıkıcı olabileceğim, zevzeklikler yapabileceğim, yani kontrolün k'sini aklıma getirmeyeceğim bir(kaç) insan olması beni çok mutlu ediyor. Herhangi bir şekilde bu kategoriye girmeyeceğini hissettiğim insanların eksikliği bana dokunmuyor. Ben kalan sağların sıcaklığıyla, güven duygusu ile ısınıyorum. Geri kalanını da fotoğraf gülümsemelerimle idare ediyorum işte..:) N'apalım, steril ortam yaratmak mümkün değil bu hayatta, yani ikinci maddeye geçiyoruz...
Daha gerçekçi bakıyorum. Hımmm, bu çok da şaşırtıcı değil sanırım. Zaten duygusal yanımdan çok gerçekçi yanım ağır basar. Artık daha da gerçekçiyim galiba. Yaşla birlikte daha duygusal olunuyorsa da henüz bu yaş dilimimde bu durum geçerli değil benim için. Her geçen gün daha gerçekçi bakabiliyorum yaşananlara. Her durum, her düşünce, her olay, her şey kabulüm. Her şeyin insan için olduğunun daha da farkındayım. Şaşırma hissim azaldı. İyi mi, kötü mü tartışılır belki. Yoo, hiç de tartışmaya açık bir durum yok ortada; şu an için benim doğrum ya da normalim bu. Başka bir zamanda aynı şey geçerli olur mu bilemem. Değişimi kabullenmek ve benimsemek de bir gerçekçilik sonuçta.
Alıp verdiğim gramların, kiloların sayısını hesap etmeyeli de çok oldu. Ya da kariyerle ilgili sayılar, hesaplar... Giydiğim, aldığım, sattığım ya da kimin ne giydiği, aldığı, sattığı... Hiçbir zaman çok da önemli değillerdi. Ama çelişkilerim de var. Mesela bunları söylesem de birkaç kilo fazlam olduğu zaman bir davete katılmanın kabus gibi olduğunu düşündüğüm de oluyor. Ama olsun, kendimi çelişkilerimle de seviyorum. Çocukluklarımla da, zayıflıklarımla da, eksiklerimle de... Kendimi her şeye rağmen sevmeyi öğrenebiliyorum sanırım. (Daha çok yol kat etmem gerek, o ayrı...) Bu yüzden şimdiki bene katkıda bulunan herkesi de çok seviyorum.
Sayılar ve hesaplar önemli değil demiştim ya, hâlâ bir kategoriyi ayrı tutuyorum: seyahat! İşte o konuda sayılar çok önemli. Her yeri görmek istiyorum. Dünya üzerindeki her yeri. Her yerde o yere ait deneyimler yaşamak istiyorum. Onlarca, yüzlerce, binlerce, on yüz bin milyon kadar... İşte onun "çok"u ya da "sınır"ı yok benim için. Şu an da Berlin'deyim. Daha önce görmediğim bir yerde iyi ya da o kadar iyi olmayan (kötü olması mümkün değil!) herhangi bir şeyler yaşadığım için dünyanın en mutlu insanıyım. Hep de böyle olmayı diliyorum. Seyahat, bana iyi geliyor. Terapi gibi, arınma gibi, ruhen zenginleşme gibi bir şey işte...
Kısacası sadece ve sadece mutluluk hesapları yapıyorum artık. Evde ortalıkta duran bibloların, dergilerin bile ruh halime iyi gelenlerine yer var. Zararına, yararına takılmadan beni mutlu eden şeyleri yiyip, içiyorum. Sporu beni mutlu edecek sıklıkta ve düzende yapıyorum. Beni mutlu eden insanlar, kitaplar, filmler, tiyatrolarla ruhumu besliyorum. Canım yapmak istiyorsa resim ya da çeviri yapıyorum. Her şeye rağmen mutlu olmayı beceremediğimde de İso'cuma sığınıyorum. O illa ki bir yolunu buluyor beni mutlu etmenin.
İşte bu duygular, düşünceler içinde bir 35'im ben... Fena sayılmaz, değil mi? :)