Geçen hafta Perşembe'den beri buralarda değildim. Yokluğumu fark eden oldu mu bakalım? :) Fark etmeyin diye birkaç yazı planlayıp gitmiştim ama sağ olsun Blogger yazılara, yazılar da Blogger'a bakıp kalmış öylece. Anlayacağınız taslaktan öteye gidememişler. Olsun, artık geldim ve kontrolü ele alıyorum, panik yok! Bu arada hazır Blogger yayınlama süreci değişmişken ben de bir ara el atabilirsem arka fonu bembeyaz, header'ı falan sade bir formata da geçeceğim bakalım. Ama önce 19-24 Nisan arasını nasıl geçirdiğimizi anlatayım size.
Şehirleri tek tek anlatmaya başlamadan önce oteller, kaç gün kalmalı, nasıl bir rota çizmeli gibi genel noktalardan bahsedeyim. Övünmek gibi olmasın ama pek doğru bir rota çizmişim ve harika bir planlama yapmışım. Bu gezinin reytingleri de yine çok yüksek oldu. Reytingleri İso'cumdan alıyorum elbette. İki kişilik turlarımızın rehberi benim, o da son gün değerlendirme raporunu sunan özeller özeli müşterim.:)
Öncelikle THY'nin kampanyaları takip edilir. Avrupa'da pek çok noktaya indirimli biletler olduğu görülür ve Malaga'ya gidiş-dönüş biletleri yaklaşık iki ay önceden kapılır. Nefesler tutulup beklenir, çünkü bir terslik çıkar da gidilemezse bu biletler yanmaktadır. Neyse ki herhangi bir terslik yaşanmaz (hortum ve fırtına nedeniyle o gün kırk küsür uçuş iptal olur ama bizim uçakta yarım saat rötar dışında bir problem olmaz) ve 19 Nisan sabahı Malaga'ya uçulur. Malaga, Endülüs gezisine başlamak için harika bir nokta. Aklınızda olsun. Haritadan takip etmek isteyenler görecekler: bir daire çizerek, başladığımız noktaya geri döneceğiz.

Malaga'da hiç kalmadan Granada'ya devam etmenizi öneriyorum. O akşam ve ertesi günü Granada'da geçirebilirsiniz, çünkü burada Elhamra Sarayı ve Albayzin adlı çingene mahallesinde izlemeniz gereken Zambra dansı gecesi var. Havaalanından sürekli Granada'ya kalkan otobüsler varmış. İki gün Granada'dan sonra Seville'ya doğru yola çıkabilirsiniz. İki gün de orada kalırsınız. Yol üstünde Cordoba'ya uğrayıp, orayı da gezer, yemek molası verir ve yolunuza devam edersiniz. Dönerken Ronda'ya, sonra Marbella'ya uğrar ve yeniden Malaga'ya gelir, bir gece de orada kalırsınız. Bunların hepsini trenlerle yapabilirsiniz. İspanya'nın RENFE tren sistemi gerçekten çok iyiydi. Ama gördüğünüz gibi uğramamız gereken yer çok. O yüzden en iyisi bizim yaptığımız gibi yapıp araba kiralayın derim. Böylelikle tren saati yakalama, bavulları emanete bırakma, tren bileti bulup bulmama gibi şeyleri düşünmek durumunda kalmazsınız. Tren ve otobüs kullanacaksanız da saatleri kontrol etmeyi ve hatta biletlerinizi önceden almayı unutmayın.

Biz araba kiralamak için
bu şirketi kullandık. Arabamızı
Malaga havaalanından alıp, aynı yere de bıraktık. İlk başta GPS'i olmayan bir araba vereceklerini söylediler, ama ısrarla GPS istediğimizi belirtince bize
Goldcar şirketinden bir araç ayarladılar. Her şey beklediğimiz gibi, sürprizsiz gerçekleşti ve Alman asıllı bir İspanyol olan arabamız
San Jose ile Türkçe konuşarak bize yol gösteren kılavuzumuz
Hulusi'yle birlikte düştük yollara.
Hulusi'nin şehir içinde derin sessizliklere gömüldüğü birkaç an (makrodan mikroya geçerken zorlanıyordu biraz.:) ) ve
Marbella'ya giderken bizi bir sitenin içine sokup aynı yerde iki tur attırması dışında da her şey yolundaydı. Ya yolda sıkılıp eğlendi bizimle ya da sözünü dinleyip dinlemediğimizi kontrol etti bana göre. Yanda gezimize ayrı bir tat katan
San Jose ve
Hulusi'yi görebilirsiniz. Şehirler arası ulaşım böyle, şehir içi nasıl derseniz hemen söyleyeyim: tabana kuvvet! Bu şehirlerin hepsi de yürüyerek gezilebilecek (ve bence daha zevkli gezilebilecek) yerler.
Otellere gelince... Her zamanki gibi seçimlerimizi
booking.com'dan yaptım.
Granada'da
Hotel Navas'ta kaldık. Üç yıldızlı bir şehir oteli olarak fiyatı ve konumu çok iyiydi. Canlı bir sokaktaydı. Ama odaları biraz küçüktü ve otelin girişinde ağır bir kızartma kokusu oluyordu.
Seville'daki otel favorimiz oldu. Bence dört yıldızlı bir otel kalitesindeki üç yıldızlı bir şehir oteli olan
Monte Carmelo'ya bayıldık. Şehre varmadan önce oda, yastık, otopark tercihlerimizi sordular ve her şey ona göre ayarlanmıştı. Ayrıca şehirle ilgili bilgi isteyip istemediğimizi sormuşlardı ve biz gittiğimizde şehir haritası, flamenko şovların ve tapas barların listesi önümüzdeydi. Bizim adımıza istediğimiz bir şov için rezervasyon da yaptırdılar. Bir gün kahvaltımızı da orada yaptık ve harika bir açık büfesi olduğunu gördük. Kesinlikle öneriyorum.
Malaga'da ise geziden birkaç gün önce son kontrolleri yaparken fiyatı düşen birkaç odası olan dört yıldızlı şehir oteli
Salles Hotel Malaga Centro'yu keşfettim. Önceki rezervasyonumuzu iptal edip, buradan yer ayırttım. Sadece bir akşam üstü gelip, geceyi geçirip, ertesi sabah havaalanına gitmeden önce biraz alışveriş yapmak için
El Corte Ingles'e gidip gelip, aldıklarımızı yerleştirmek üzere bir kere daha odasını kullandığımız bu otel de tertemiz ve merkezi bir oteldi. Havuzu falan da varmış ama tahmin edersiniz bizim havuz falan görecek bir zamanımız yoktu.
Son olarak gezi planlamasında düşük not aldığım bir maddeyi de belirtmeden geçmeyeyim: hava durumu! İspanyol güneşiyle ısınalım diye gittiğimiz Endülüs'te donduk diyebilirim. Bendeniz hevesle askılı bluzlar, kolsuz elbiseler, bermuda falan koymuştum bavuluma ama son anda attığım pantolon ve iki minik hırkanın hayat kurtardığını söyleyebilirim. Hele Granada'daki iki gün o iki hırkayı üst üste giymeme rağmen ısınamadım! Neyse ki diğer yerlerin gündüzü çok sıcaktı. 28 dereceyi bile gördük son günlerde, ama yine de orası için bile sandalet ve askılı bluz zamanı henüz gelmemişti, çünkü sabahı ve akşamı serin oluyordu. Anneme bunu söylediğimde her duruma uygun atasözlerinden biriyle karşılık verdi: "Eeee, ne demişler, kışın azıksız yazın abasız yola çıkmayacaksın!" Siz siz olun, güneşli diyarlara gidiyoruz diye düşünmeden uzun kollu ve yünlü bir şeyler, çorap, hatta utanmadan eldiven, atkı, bere bile alın yanınıza derim!
Genel notlar bittiğine göre artık şehirleri anlatmaya geçebilirim herhalde. Hazırsanız ilk duraktan başlayalım: Granada'ya gidiyoruz...