Önümde harika bir deniz. Kıpırtısız. Muhteşem Akdeniz güneşinin pırıltıları düşmüş üstüne. Taş basamaklarla sahile inerken her katta ayrı bir güzellik, ayrı bir fotoğraf karesi yakalıyor gözlerim. Bazen de aynı yerlere tekrar tekrar hayran kalıyorlar. O yüzden olsa gerek defalarca aynı yerlerin fotoğrafını çekmişim. Her seferinde büyülenerek ve daha da etkilenerek kayalara yerleştirilmiş merdivenlerden içine daldığım suyun turkuazı, açık mavisi, koyu mavisi, laciverdi başka hiçbir yerde yok eminim. Merdivenler boyunca burnumuza gelen çeşit çeşit çiçek kokusu ve göz ziyafetimize katkıda bulunan renk hercümerci de...
Burası gerçekten de insana
"cennet varmış" dedirten bir yer. Hatta cennette daha fazla ne olabileceğini düşünüp huriler ve nuriler dışında hiçbir şey bulamadık
İso'cumla. Hatta hep hurilerden bahsedilip, nurilerle ilgili şüphe bulutları olduğu düşünülürse ben sanırım sonsuza dek burayla da idare edebilirim. :) Aynı hisse kapıldığım bir başka yer için bakınız:
Bellagio! (Ama elbette burası tam anlamıyla Akdeniz iklimi olduğu için kesinlikle çok daha öncelikli yere sahip kalbimde)
Burası öyle bir yer ki; akşam iki kadeh rakı eşliğinde yediğiniz taptaze mezeler, meyveler ve yemeklere eşlik eden bir mehtap olmasa da olur mesela. Çünkü mehtap yokken de gökyüzü harika. Karanlığı süsleyen binlerce yıldız göz kırpıyor çok yakınınızda. Sanki uzansanız elinizle tutabilecek gibisiniz her birini. Şehirde farkında olmadığımız yıldızların her biri "
Sağlığınıza" diyor sanki. Şehirde görmezden geldiğimiz ve farkında olmadığımız diğer pek çok şey gibi.
Tadını çıkararak yemek yemek gibi, telaşsız yaşam gibi, tertemiz hava gibi, rüzgarın yaprakları hışırdatarak kulağınıza üflediği ninni gibi, gecenin doyumsuz karanlığı ve gündüzün göz alıcı ışığı gibi, suyun şıkırtısı gibi, güneşin tenle acıtarak değil okşarcasına buluşması gibi...Tüm bunlar, sessizliğe rağmen harika bir müzik dinliyor gibi bir his uyandırıyor insanda. Üzerine düşen minik bir böcek, ayağına sürtünen bir kedi bile şehirde yerinden zıplamana neden olurken burada, huzur dolu bu cennet köşesinde, ancak yüzünde gülümsemeye neden oluyor...
Elindeki kitabı bile okumak istemeyebiliyorsun. Ya da kulağındaki kulaklık fazla geliyor. Sanki kendini başka bir şeye kaptırıp gittiğinde buradaki olağanüstü dünyayı kaçıracakmış gibi hissediyor insan. Denize bakarken, ufak bir şekerleme molasının ardından gözünü açtığında karşında gördüğün masmavi gökyüzü, palmiye dalları, hafif bir esinti, kuş cıvıltıları ve önünde uçuşan kelebeklerden oluşan manzarayla
"vay be! nasıl öldüğümü hatırlamıyorum ama cenneti hak etmişim demek ki" diye düşündürten onlarca anın yaşandığı o dünyayı.
Burası
Patara Prince.
Kalkan'da butik bir tatil köyü. Bildiğiniz tatil köyleri kadar kocaman değil, ama bir otel kadar küçük de değil. Yemekler, havuzlar, aktiviteler anlamında bir alternatifler cenneti değil ama sunduğu deniz, doğa ve baş başa kalabilme imkanı ile tam bir cennet! O kadar ki gün boyunca kimseyi görmeden güneşlenebilirsiniz. Doğal sesler dışında abuk subuk bir müzik ya da bağırışmalar duymadan kafa dinleyebilirsiniz. Çalışanları ve hizmet anlayışı Kuzey'in disiplinini, çalışkanlığını ve profesyonelliğini değil Güney'in sıcaklığını, yardımseverliğini, güleryüzünü ve iyi niyetini yansıtıyor. (Hizmet sektöründe ilkinin geçerli olması gerektiğine inanan ben bile iş akışı ve hizmet anlamında aksayan pek çok şeye rağmen tesisteki hiçbir şeye ve hiç kimseye gıcık olamadım. O derece yani!) Bir de dünyanın her yerini görmemiş olabilirim ama hislerim kuvvetlidir: Bence burası dünyanın en güzel denizine sahip! Havası da bildiğiniz nemli Antalya sıcağından o kadar farklı ki. Bir gün olsun bunalmadığımız bir güneş le de tanışmış olduk sayesinde. Tesisle ilgili daha fazla bilgi almak için
buraya tıklayabilirsiniz.
Seneye görüşünceye dek çok özleyeceğim bu cennet mekanla ilgili size bir tüyo daha vereyim. Oda olarak
Akdeniz Teras odalarından seçmenizi öneriyorum. Gerçekten de web sayfasında anlattığı gibi yatağından denizi gördüğümüz aşağıdaki odada kaldık. Terasında kocaman bir minderli sedir ve şezlong da bulunan odamıza akşamları içkilerimizi getirerek "özel barımız" olarak kullandık. O yüzden bir dahaki gidişte de
721 numaralı odamızı yakalayabilmeyi umuyoruz.
Bu arada baş başa kalmaya ve bu güzelliğe doyduk mu derseniz kesinlikle doyamadığımızı söyleyebilirim. Ama yine de bu sekiz günün bize sekiz ay kadar iyi geldiğini de belirtmeliyim. Çılgınca eğlence değil de dinlence, sakinlik, huzur ve doğa arayan herkese kesinlikle öneririm.
Sırada
Kaş'tan bir lezzet durağı var. Merak edenleri beklerim. :)